SAÇAKLI MANTIK

’Ne yukarıda gökte,ne aşağıda yerde,ne de yerin altında suda bulunanın resmini yapma,onlara tapma ve hizmet etme.Çünkü ben,senin efendin ve tanrın,kıskanç bir tanrıyım’’(Çıkış 20,4).

Annem de Tevrat’ın Tanrısı gibi kıskanç fakat bir o kadar da seven bir eş oldu her zaman babama karşı.Çocukken hatırlarım,babam eve her zamanki saatinde gelmedi mi annem bir pencereden diğer pencereye gider babam gelene kadar dışarıya bakardı.O endişe ile karışık kızgınlığını dağıtmak için ben kendimce sorularımla espiri yapmaya çalışırdım.’’Gözlerinle mi getireceksin?Bakmazsan gelmeyecek mi?’’Onun ise aklında iki soru olurdu.’’Başına bir şey mi geldi?Acaba bir yerde arkadaşlarıyla kafalararı mı çekiyor?

Anneme  ilkokul öğretmeni, sol eliyle yazdıkça parmaklarına vura vura sağ elini yazmaya alıştırmış bir güzide eğitimci olarak öğretmenleri iki elini de kullandırtma başarısını yakalatmış fakat düşüncede ‘’ikisinden biridir seç birini’’ mantığını yerleştirmiş beyinlerine.

Hatırlıyorum toplum öyleydi aslında…

Sağdaki mi?Soldaki mi?O zaman ya mutludur yada mutsuz!Sevmiyorsa aldatıyor kesin!Gece değil miydi?Gündüzdür.Benim şablonum senin şablonundan daha acıdır.O zaman hayat da biberdir!

Yıllar sonra Gazi’de okumaya başladığımda ise hocalarımızdan da sıkça duyduğum cümlelerin başında ‘’açık-koyu çizgi yada leke çalışırken orta değerleri unutmayın,geçişleri atlamayın,siyah ile beyaz arasında tahmininizden daha çok gri vardır’’dı.O zaman daha hem kalemimle hem boyalarımla griler yakalamaya çalışırken aslında bunun bir yaşam biçimi olduğunu anlayamıyordum.Daha Sanat Tarihi dersine girmemiştim.Ne İlkokulda,ne ortaokulda ne de lise de  böyle bir dersim olmamıştı.Anadolu Medeniyetlerinden,Dünya Medeniyetlerinden haberdar olmadığım gibi ören yerlerini de gezmemiştim.En basiti Anadolu’nun kilimlerinden,kadınların yazmalarındaki renklerden,el yazması kitaplardaki resimlerden,medreselerin duvarlarındaki taş rölyeflerden,hayat ağacından,cama boyanan şahmaranlardan,kök boya ile dokunan halılardan haberdar olmadığım gibi daha sayamayacağım kadar zengin sanattan yoksun yaşantım grilere yer açmakta zorlandı.Hele bir de renkli griler var ki tadından yenilmez!Öğrenciyken bir bir öğrendiklerimiz,keşfettiklerimiz bizi heyecanladırıyordu.Resim yapmak,fotograf çekmek bir yaşam biçimiydi ve biçim şablon oluşturmuyordu.Özgürdünüz…Alabildiğine özgür…Yaratıcılık,üretkenlik ancak böyle bir zeminde oluşurdu zaten.Yalpalamadık mı?Hem de nasıl!Yıllarca bize nasıl davranacağımız nasıl öğreneceğimiz dikte edilirken sanat ortamında kendimizi bulmak kolay değildi ama dünyanın da en güzel şeyiydi.Özgür bir ortamda insanın kendini ifade etmesi ve kişiliğinin örselenmeden gelişmesi!Hayata bir çok açıdan bakabilmek,alternatifler üretebilmek,farklı birşeyleri de ortaya koyabilmek…Bu da insanın kendine ve sanata da yapacağı yatırım tabii ki.Birey olarak da toplum olarak da son yıllarda sanat faaliyetleri artıyor görünmesine rağmen ziyadesiyle grilere hem de renkli grilere ihtiyacımız var.Şiddetli pembe artık her yerde çok aldatıcı göz kırpıyor.

18 Kasım 2011 Cuma
Çiğdem Bay Ural 
www.kafiye.net