AYÇA’NIN SEÇİMİ

Okullar tatil olalı daha az bir zaman olsa da Ayça, sıkılmaya başlamıştı bile. Babası sabah o, uyanmadan işe gidiyor geç geliyordu. Annesi ise bütün gün ev işleriyle uğraşıyor, kardeşiyle Ayça arasında parçalanıyordu. Bazen annesi onları parka götürse de sıkılıyordu yine de.

Annesi mutfakta kardeşi uyanmadan işlerini bitirmeye çalışırken Ayça yine sıkılmıştı. Güneşin olanca sıcaklığıyla içeri girmeye çalışmasına rağmen pencereyi açtı, dışarıyı seyretmeye başladı. Çöp kutusunu yanındaki çöpçü ilişti gözüne. Ağzında maskesi, ellerinde eldiveni çöpleri süpürüyordu. “Ne zor, ne kötü bir meslek “diye düşündü. “Ben asla çöpçü olmam “dedi yüksek sesle. Ayça’nın konuşmasını duyan annesi koşup geldi yanına. Ne yaptığını, kiminle konuştuğunu sordu. Ayça çöpçüyü ve ne zor bir iş olduğunu, kendisinin asla çöpçü olamayacağını, okuyup başka meslekler seçeceğini söylerken annesi saçını okşuyordu. Sevecen bir sesle her mesleğin kutsal olduğunu, her mesleğin zor yanları olduğunu, önemli olanın ne olursa olsun en iyi şekilde görevini yerine getirmek olduğunu anlattı kızına. “Örneğin çöpçüyü düşünelim hep birlikte; onlar olmasa çöpleri kim toplar? Kim süpürür sokakları, caddeleri? Sonra zamanında toplanmayan çöpler mikrop üretip etrafa hastalık saçar. İnsanların çöpçülere ihtiyacı var. Ama çöpçü de işini en iyi şekilde yapmalıdır.”
Annesinin anlattıkları doğruydu. Hakverdi annesine Ayça. “Ama yine de ben çöpçü olamam “dedi, şaşkınlıktan kocaman açılan gözleriyle. Annesi onun aklındaki soru işaretlerini çözüme kavuşturmak istercesine döndü, kızının ellerini tutarak: “sana bir ödev vereceğim” dedi. Oysa okullar yeni kapanmıştı “yine mi ödev” diye düşündü ama annesini can kulağı ile dinlemeye devam etti. “Akşama kadar düşün taşın büyüyünce hangi mesleği seçmek istediğini ve nedenini bana anlat, hatta yaz bir deftere” dedi. İlginç geldi Ayça’ya. Şimdiye kadar pek çok şey olmak istemişti ama çabuk vazgeçmişti. Eline defterini ve kalemini alıp düşünmeye başladı.
Odaların birinden ötekine giderken aklında da meslekler geçit töreni yapıyor, biri gidip, biri geliyordu. İlk kardeşinin hastalığı ve doktorun onu nasıl iyileştirdiği geldi aklın, doktor olmaya karar verdi. Sonra yatağına oturdu. Ne güzel bir yatağı vardı. Koşarak mutfağa gidip annesine yatakları kimin yaptığını sordu. Annesi bildiği kadarıyla anlattı. Ayça usta olamayacağını ağır şeyleri kaldıramayacağına inandığı için yatağın, diğer eşyaların planını çizen bir mimar, mühendis ya da tasarımcı olmaya karar verdi bu kez.
Odalarda dolaşmaktan yorulup oturdu televizyonun karşısına. Haberler dikkatini çekti. Tutuklanmaktan, polislerden, avukat ve hakimlerden bahseden bir haber vardı. Hemen koşup annesine bu kez polis, hakim, avukat ve savcı hakkında bilgi aldı. Sonra oturup düşündü: “polis olmalıyım” dedi önce.” Suçluları yakalarım “dedi. Sonra hakim yada savcı olup suçluları cezalandırmayı istedi. Ama ya gerçekten suçlu değillerse dedi, bu kez “avukat “olmaya karar verdi.
Defterini açıp kararını yazarken yine fikir değiştirdi. “Spiker, gazeteci, sanatçı, sunucu” pek çok meslek geçti aklından. Çeşitli fikirlerle mücadele ederken annesinin sesiyle kendine geldi. Annesi mutfakta söyleniyordu kendi kendine “offffff elektrikler gitti, yemek, çamaşır yarım kaldı. Yetiştiremeyeceğim, hiç bir şeyi “diyordu. Ayça, annesine üzüldü. Hemen aklına elektrikçi, elektrik mühendisi gibi şeyler geldi. Bu kez de mühendis olmayı koydu aklına.
Karar veremedi Ayça, akşam oluyordu. Pencerede babasını beklemeye başladı. Babası gibi bankacı mı olsa, annesi gibi ev hanımı mı? Simitçi, aşçı, terzi binlerce meslek geçiyordu aklından. Daha bilmediği ne kadar meslek olabileceğini de düşünüyordu. Babası zile bastığında Ayça, karar verememenin sıkıntısıyla koştu babasına, karşılayıp terliklerini verdi. Sonra elinden tutup oturttu koltuğa, babasının elini yüzünü yıkamasına bile fırsat vermeden başladı sorular: “hangi meslek en iyidir? Hangi meslek kolaydır? Kimler olmazsa hayatımız olumsuz etkilenir? İyi bir doktoru, anneyi, babayı kim yetiştirir? Soruların ardı arkası kesilmiyordu. Babası, anneye baktı. Annesi olanı biteni anlatınca Ayça’nın sorularının nedenini anladı babası. Kızını dizine oturttu. Tüm yorgunluğunu unutup başladı meslekleri ve toplumdaki yerlerini anlatmaya.
Aklına gelen ve Ayça’nın merak ettiğin tüm meslekler anlatıp bitirdiğinde yorulmuştu ama kızının aydınlanan yüzü mutlu etmişti. Kızı ise dinlemekten ve düşünmekten geri kalan gücüyle son sorusunu, belki de en önemli sorusunu sordu: “Nasıl en iyi olunur, iyi doktor, iyi öğretmen, iyi aşçı, avukat, hakim, hemşire, gazeteci, başbakan, polis, çöpçü? Onları kim yetiştirir?”
Babası düşündü, kızının bunları sorması çok hoşuna gitmişti. Demek ki iyi olmanın, mesleğini en iyi şekilde yapmanın, bulunduğu yeri hak etmenin önemini biliyordu küçücük yaşına rağmen.Ve olanca ciddiyetiyle anlatmaya başladı: “bak kızım, çocuklar önce ailede bir şeyler öğrenir. İyi yetişmiş bir anne baba; ülkesine, milletine hayırlı evlatlar yetiştirir. Daha sonra okula başlar çocuklar. Hayatımız için gerekli bilgilerin pek çoğu okulda kazanılır. Seçtiğin meslekle ilgili gerekli bilgilerde okulda öğretmenlerimiz öğretir. Gerisi bize kalmıştır artık. Doğru eğitimi alır, doğru mesleği seçersek başarılı ve mutlu oluruz.”
Babası sözlerini bitirdiğinde Ayça, sevinçle fırladı ve hangi mesleği seçeceğini bulduğunu söyleyerek odasına koştu. Anne ve babası merakla beklediler. Ayça’dan ses çıkmayınca odasına gidip baktılar. Ayça seçtiği mesleği beş -altı cümle ile anlatmış ve yatağında uyuya kalmıştı. Babası sessizce defteri aldı, annesi sevgiyle üzerini örttü. Odaya döndüklerinde merakla Ayça’nın yazdıklarını okudular. Okumaları bitince ikisinin de gözleri parıldıyordu anlaşılan kızlarıyla gurur duymuşlardı. Ayça şöyle anlatmıştı seçtiği mesleği ve seçmesinin nedenlerini; “anladım ki sevilerek yapılan her iş önemli ve güzelmiş. Önemli olan mesleğinde en iyi olabilmek. Ve her meslek sahibine saygı duymak gerekliymiş. Bunları iyi öğrendim. Ama bir şey daha öğrendim ki iyi doktoru, anneyi, babayı, sanatçıyı, mühendisi, avukatı, hakimi iyi öğretmenler yetiştirirmiş. O halde ben “öğretmen” olmalıyım. Her şeyin en iyisini yetiştirmeliyim.”
Her meslek kutsal, her meslek önemlidir. Yeter ki eğitimini alarak, iyi bir şekilde yetişmeli ve mesleğini iyi bir şekilde yapmalı insan. İyi yetişmeyen ya da mesleğini sevmeyen insan mutsuz olur ve hatalar yapar.
Öykümüzün sonunda bu kez üç tane değil gökten düşen elmalar. Binlerce. Mesleğini seven, mesleği ile gurur duyan ve hak ettiği özeni gösteren her meslek sahibine elma

Ayşe Sönmez Bulut
www.kafiye.net