GERÇEK VATAN SEVER

Yıllar öce bir kış gününde kulaklarımda çınlayan o ses hala beni terk etmedi. O öyle bir sesti ki, beni çoğu zaman rahatsız etmiş, rahatsız ettiği kadar çoğu zaman kulaklarımda çınlamıştır. Hele şu günlerde sosyal olaylar nedeniyle o sesi unutmanın olanaksız olduğunu söylersem sizlerde hak vereceksiniz. Ülkemizi bir terör belası sarmış, her taraf neredeyse kan gölüne dönüyor. Ülkemizde yaşanan terör olayları, yıkıcı faaliyetler, benim aklıma vatanını seven, vatanı için canını verebilecek insanları düşünmeye başlattı.
Yıllar önce bir kutlama programı sonrası geçen konuşmayı unutamadım ve bana göre hala unutulmaması gereken bir konuşma idi. Orada gerçek milliyetçiliğin, gerçek vatanseverliğin, vatan için çalışmanın ne demek olduğunu, hatta vatanseverlerin bile nasıl tespit edilebileceği konusunda sanki bana biraz ışık veriyordu.
18.Mart.1969 yılı, Çanakkale savaşlarının zafer yıl dönümü nedeniyle okulumuzda kutlama programı yapılmıştı. Bizler o gün çok sevinmiştik. Çünkü ecdadımızın çalışmalarını, bize bıraktıkları vatanı neden korumamız gerektiğini anlatmıştık o programda. Çok sevdiğim Ömer arkadaşım ile programın hazırlanışında ortak çalışmıştık. Bütün konuşmaları derleyip toparlarken neler çekmemiştik ki… Ama çektiklerimize değmişti diye düşünüyordum.
Akşam olduğunda Ömer arkadaşımın evinde buluşacaktık. Çünkü Tokat’tan babası gelmiş, ona hoş geldin diyecektik. Eve sadece ben gitmiştim. Diğer arkadaşlar sonraki gün bir sürü sudan bahanelerle gelemeyişlerinin nedenlerini anlatmışlardı.
Akşam yemeğini yedikten sonra sobanın başında sohbete başladık. Memleketteki insanların hal hatırını sorduktan sonra konu döndü dolaştı gündüz yapılan kutlama programına. Ben yapmış olduğumuz program hakkında:
– Ahmet amca, bugün yapılan Çanakkale Şehitlerini kutlama programını beğendin mi? diye sordum.
Ahmet amca gayet sakin, hiç istifini bozmadan:
– Güzeldi, dedi.
Ahmet amca Tokat’ın Turhal ilçesinde yaşıyordu. Orta boylu, ince yapılı, 55 yaşlarında olmasına rağmen erken yaşta çökmüş, sanki bütün dünyanın yükünü o çekiyordu. Buğday tenli, kahverengi gözlü, bırakmış olduğu bıyıklar sigara yüzünden siyahlığını yitirmiş, sararmaya başlamıştı. Alnında yılların izini görmek mümkündü, çünkü alnı kırış kırış olmuştu. Başındaki hafif yanlamasına taktığı o şapkayı evin içinde bile çıkarmıyordu.
Ben bu cevap karşısında tatmin olmamıştım, tekrar ettim:
– Ahmet amca, yapılan konuşmalar ile okunan şiirler hakkında ne düşünüyorsun? dedim.
– Hangi konuşmaları soruyorsun sen Mehmet oğlum? Diye bana sordu.
Şaşırmıştım. Ben kendisinden hani övgü beklediğimi saklamayacak kadar ileriye gidecektim ki birden düşünmeye başladım. Ben Çanakkale’liydim, hem de şehitler diyarı Çanakkale’liydim. Çanaklale’li biri olarak kutlama programı için günlerce çalışmış, o günün anısına layık bir program olsun istemiştim. Çünkü Çanakkale savaşlarında gencecik delikanlılar şehit olmuş, henüz 15-18 yaşlar arasında binlerce gencimizi şehit vermiştik. Çanakkale savaşlarında bu yöre dışında bütün Anadolu’dan gelen gençler şehit olmuştu. Neredeyse Anadolu’da şehit vermeyen köy yok dersem abartmamış olurum. Tokat, Sivas, Diyarbakır, Gaziantep, Urfa, Samsun, Ankara, Yozgat, Kars, Erzurum, Batman, Muğla, İzmir… Bu savaşta kadın, erkek, çoluk çocuk vatan uğruna şehit olmuştu.
Ahmet amcanın bu şekilde bana soru sorması doğrusu beni şaşırtmıştı. Ben tekrar Ahmet amcaya sordum:
– Ahmet amca, biz bugün Ömer’le beraber ortak hazırlayıp sunmuş olduğumuz kutlama programını sormuştum. Bu programı hazırlamak için o kadar çok çalıştık ki, inan anlatamam. Ömer bir konuşma yaptı, ben “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiiri okudum. Ayrıca başka konuşmacılar ve şiir okuyanlar vardı. Ben bunları sormuştum.
– Mehmet oğlum, sen beni yanlış anladın. Sizler daha çocuksunuz, sizler henüz bugünün ne olduğunu kavramakta zorluk çekersiniz.
– Neden Ahmet amca?
– Bugün yapılan program ve çalışmalar güzeldi. Hani güzel de hazırlanmışsınız doğrusu. Eğer beğenmedim dersem yanlış olur. Program boyunca duygulandım, bir ara gözlerimden yaşlar da aktı hani. Ama düşüncem çok derinlere gitti, hepsi bu.
– Seni düşündüren neydi Ahmet amca? diye sorunca, arkadaşım Ömer dayanamadı.
– Mehmet arkadaşım, konuyu fazla uzatmayalım. Bugünü kutladık bitti. Tekrar ne diye aynı konular üzerinde duralım ki? diye cevap verdi. Bunun üzerine Ahmet amca.
– Bir dakika Ömer, bu soruya cevap vereceğim, azıcık bekleyin, dedi.
Ahmet amca tabakasını açtı, altın sarısı Tokat tütününden bir sigara sardı, derinden bir oh çekti. Bakışlarını belirli bir noktaya doğru götürdü. Sanki bizi unutmuştu bir anda. Yüzünde hafif bir gerilme oluştu. Derken beraber olduğumuzu hatırladı sanki ve hafifçe gülümsemeye başladı. Ben o zaman çocuk olduğum için bu derinden “oooh” çekmenin ne demek olduğunu anlayamamıştım.
Şimdi yavaş yavaş bunun anlamını çıkarıyordum. Ceketinin cebinden gazlı çakmağını çıkardı. Sarmış olduğu sigarayı yaktı, içine bir nefes çekti, yavaş yavaş sigaranın dumanını bırakırken, dumanından çıkardığı halkalara bakıyordu. Bana doğru dönerek:
– Savaşın ne demek olduğunu ben çok iyi bilirim. Kurtuluş savaşın daha 8-9 yaşlarındaydım. Bizim aileden bu topraklarda üç tane şehit var. Buraya gelirken onları da ziyaret etmeyi düşünerek ta Tokat’tan kalkıp geldim. Boşuna buralara gelmedim yavrum. Ben bizim şehitleri hiç düşünmüyorum.
– Neden Ahmet amca?
– Benim asıl düşündüğüm; bizler bu topraklar için şehit olan ecdadımıza karşı görevimizi ne kadar yaptık? Bizler şu an onlara layık mıyız? Kanları ile bizim hürriyetimiz için yıkayıp temizledikleri bu vatan topraklarına ne kadar sahip çıkıyoruz? O şehitlerin bıraktıkları emanetleri koruyabiliyor muyuz? İşte bizler bunlara sahip çıktıysak ne mutlu bizlere. Vatanını sevmek, vatan sever olmak ne kadar güzel bir duygudur bilemezsiniz!
– Ahmet amca, gerçek vatan sever kimdir?
– Gerçek vatan sever ha..
Yine derine daldı Ahmet amca bu sözünden sonra. Anlatmak istediği o kadar çok şeylerinin olduğunu, ancak anlatmaktan çekinen biri gibi sessizliğe büründü. Biraz gülümsedi, sigarasından bir nefes aldı, gülümseyen bir yüzle.
– Gerçek vatansever ha?
– Evet Ahmet amca.
– Gerçek vatan severi öğrenmenin bir yolu var amma…
Ahmet amca tekrar sustu. Bunun üzerine ben:
– Neden sustunuz Ahmet amca?
– Ben bu konu ile ilgili olarak size söyleyeceğim işi yapacak devlet büyüğünü nereden bulacağız? Bu işi onlara nasıl yaptıracağız?
Ömer:
– Hayrola baba, Cumhurbaşkanı mı olmayı düşünüyorsun?
– Yok be oğlum. ( sigarasından bir nefes daha çeker.) Cumhurbaşkanlığı kim, biz kim! Ankara nire, ta Tokat nire be oğlum?
Mehmet:
– Ne oldu Ahmet amca?
– Ben daha Turhal’dan Tokat’a zar zor gidip geliyorum. Hani utanmasam zar zor okuduğumu, mektep yüzü görmediğimi bile söyleyebilirim!
Mehmet:
– Bunda utanılacak bir şey yok ki Ahmet amca?
Ahmet Amca:
– Bu durumu ileride anlarsınız yavrum.
Mehmet:
– Evet, anlatıyordun Ahmet amca.
Ahmet amca:
– Bak Mehmet oğlum! Ben öyle siyasetçiler gibi, büyük adamlar gibi okumuş kişiler gibi konuşmasını bilmem. Benim aklıma göre eğer beni şu memleketin başına getirsinler o zaman bir çözüm bulacağıma inanıyorum.
( Biraz duralar) Öyle bir kanun çıkartırım ki, asıl vatan sever o kanunun uygulanması ile ortaya çıkar Mehmet oğlum. ( Tekrar susar)
Mehmet:
– Evet Ahmet amca.
Ahmet amca:
– Şimdi sen Çanakkale’de oturuyorsun değil mi?
Mehmet:
– Evet.
Ahmet amca:
– Türkiye sınırları içerisinde yaşayan, 15 yaşından büyük kadın erkek bütün vatandaşları kapsar. Buna göre herkesin oturduğu şehirde, köyde, kasabada, obada herkesin kalp atışlarının grafiği çekilecektir. Daha sonra bu kişiler bir defaya mahsus olmak üzere Çanakkale’ye götürülecektir. Çanakkale iskelesinden Eceabat tarafında yazılı olan “ DUR YOLCU “ yazısını okumalarını isterim. Bu yazıyı okurken onların tekrar kalp atışlarının alınmasını isterim. Bu durum karşısında kişilerin memleketlerine gönderilip gönderilmeyeceğine ve gerçek vatanseverin kim olduğuna karar verilecektir derim.
Mehmet :
– Sonra Ahmet amca!
Ömer:
_ Yeter be Mehmet! Babamı halen daha anlamadın mı?
Mehmet:
– Analmış olsam ne diye sorayım?
Ahmet amca:
– Bak Mehmet oğlum, hani Çanakkale’de iskelede insanların kalp atışlarını tespit ediyoruz değil mi?
Mehmet:
– Tespit ediyoruz.
Ahmet amca:
– İskeleye getirmiş olduğumuz insanın; yazıyı okuması sırasında duygulanma, içlerinde bir titreşim, heyecan oluşur. Çünkü bu toprakların önemini anlar ve kalp atışlarında da bir hızlanma veya çok hızlı bir atış olur. Bu kişinin bu topraklara gelmesiyle duygulandığını, bu topraklar için şehit düşenlerin kimler olduğunu hatırlar ve bu nedenle duygulanmış olur.
Mehmet:
– Ya kişide etkilenme olmazsa.
Ahmet amca:
– Eğer kişinin kalbinde en ufak bir titreşim başkalığı olmazsa, işte o kişinin vatanseverliğinden şüphelenirim. Bu kişi için fazla düşünmeye gerek yoktur. Böyle vatan hainlerine kurşun bile harcamaya değmez. Hani bu insanları asmak için de uğraşmayacaksın!
Mehmet:
– Ne yapmamız gerekiyor?
Ahmet amca:
– Onlar için fazla yapacak bir şey yok. Evladım, biz onları iskelenin ucuna götürüp karşıya baktırmadık mı?
Mehmet:
– Evet. Ahmet amca:
– İşte, iskelenin ucuna götürmüş olduğumuz bu kişileri boğazın soğuk sularına gömeceksin.
Mehmet:
– Peki bu işi ne zaman yapmalıyız?
Ahmet amca:
– Mehmet oğlum bu işi kutlamaların yapıldığı mart ayında yapacaksın.
Mehmet:
– Ahmet amca, desene balıklar bayram yapacaklar.
Ahmet amca:
– Aslında balıklara da acıyorum. Bu vatan hainlerinin eti sudaki zavallı balıkları da zehirler.

İzmir. 10.03.1993
Hüseyin DURMUŞ54
www.kafiye.net