İmam Abdestsiz…

Selim Bey, emekli olduktan sonra günde beş vakit namazını camide kılmaya özen gösteriyordu.
Namazdan sonra, açık havada cami avlusunda oturup kendi gibi emekli arkadaşlarıyla tatlı tatlı sohbet etmek çok hoşuna gidiyordu.
Birgün öğlen namazı vakti ezandan önce, abdest tazelemek için lavaboya yöneldi.
Abdesthanede caminin imamı Enver Hoca ile karşılaştı.
Enver Hoca, tuvaletten çıkıp, sadece ellerini yıkadıktan sonra hemen camiye girmişti…Ezan okuyordu.
Selim Bey, İmam efendi´nin arkasından bakakalmış, bu işe bir anlam veremiyordu.
Içinden: Hasbiyallah,İmam efendi tuvaletten çıktı abdest almadan camiye girdi,şimdi ezan okuyor ve bizde arkasında namaz kılacağız…Bu gördüğüm doğru mu Allah´ım?
Diye söylendi.
Kalbine giren bu şüphe ile abdestini alıp, cemaatle birlikte namaz için safa durdu.
Kendini namaza veremiyor, aykırı düşünceler zihnini sürekli meşgul ediyordu.
Abdestsiz bir İmam´ın arkasında namaz kıldığına inanamıyor,Enver Hoca´nın bu hareketine bir anlam veremiyordu.
Nihayet namaz bitmişti.Cemaat camiden ayrıldıktan sonra,o cami içinde kalıp bir köşede düşüncelere daldı.
Ne yapmalıydı bilmiyordu.
Namaz çıkışında,aynı mahallede oturan komşusu ve arkadaşı Nurullah Bey´in gözleri, cami avlusunda Selim Bey´i arıyordu…
Selim Bey´in dışarı çıkmadığını fark edip tekrar camiye girdi.
Arkadaşını bir köşede oturmuş, derin derin düşünürken buldu.Usulca yanına diz çöküp oturdu:
-Hayırdır Selim, ne oldu, rahatsız mısın?
Namazdan sonra dışarı çıkmadın da merak ettim.Neden burda oturup kaldın?
Selim Bey, kafasını Nurulllah Bey´e doğru çevirdi:
-Bugün birşey gördüm ama…
Sonra yutkundu, sözler adeta boğazında düğümlenmişti…Belkide kimseye birşey söylememesi gerekiyordu.
Nurullah Bey merakla sordu:
– Ee ne gördün söylesene! Hayır mı, şer mi? Konuşsana yahu!
Selim Bey gözlerini yere indirdi:
– Yok, birşey yok…Kafam biraz karışık, hadi eve gidelim.
Nurullah Bey,fazla üsteleyip arkadaşını yormak istemedi.
Iki arkadaş evlerine doğru suskunca yol aldılar.
………………..
Nurullah Bey, o gün ikindi namazı için evinden erken çıkmış sokağın başında Selim Bey´in gelmesini beklimişti.
İki arkadaş karşılaşıp selamlaştıktan sonra yine suskun bir sekilde camiye doğru yürüdüler.
Ezan okunana kadar caminin bahçesinde oturdular.Vaktin girmesine ezan okunmasına çok az bir zaman kalmıştı ki; Selim Bey´in gözleri Enver Hoca´ya takıldı kaldı.
Zira, Hoca efendi koşar adımlarla tuvalete doğru yürüyordu.
Selim Bey, bir hışımla yerinden kalkıp Hoca efendi´nin arkasından yürümeye başladı.
Nurullah Bey seslendi:
– Nereye gidiyorsun?
Selim Bey, gözlerini Hoca efendi´den ayırmadan cevap verdi:
– Abdeste gidiyorum.
Enver Hoca tuvalete girmişti, Selim Bey´de var olan abdestinin üzerine abdest alıyor,Hoca efendi´nin içerden çıkmasını bekliyordu.
Enver Hoca, tuvaletten çıkıp, sedece ellerini yıkayıp,Selim Bey´e de kafası ile selam verip yine koşar adımlarla camiye girmişti.
Selim Bey´in duyguları birden karma karışık olmuştu… şaşkınlık, hayret ve öfkeyi aynı anda yaşıyordu.
Yürümeye hali kalmamış gibi mecalsiz, isteksiz ve asık bir suratla camiye girip ikindi namazı için safa durdu.
Kalbindeki kuşku, zihnindeki İmam abdestsiz düşüncesi onu rahat bırakmıyor,namazını huşu icinde kılamıyordu.
Bu ne cür´et, nasıl olurdu da bir imam cemaate abdestsiz namaz kıldırırdı.
Cemaat camiden dağılırken, o yine düşünceler içinde oturup kalmış,zihnini meşgul eden sorulara cevap arıyordu.
Ne yapmalı,kime söylemeli bunun önüne nasıl geçmeliydi…Bilmiyordu.
Zira, bugün iki kere gözleri ile görmüştü işte! İmam efendi tuvaletten çıkıp camiye giriyordu.
Nurullah Bey, Selim Bey´in dışarı çıkmadığını görünce,tekrar içeri girdi.Yerde bağdaş kurmuş, düşüncelere dalmış oturan arkadaşının yanına sokuldu:
-Selim, senin halini hiç beğenmiyorum.Ben senin arkadaşınım,bana güvenebilirsin.
Ne olduğunu söyle, neyin var? Bütün gün böyle dalgın ve hüzün içinde gördüm seni… Ben sana yardım etmek, derdini paylaşmak istiyorum.
Selim Bey´in gözleri dolmuştu…Nerden başlayacağını, ne diyeceğini bilemiyordu.
Yanında oturmuş merak ve endişe ile bekleyen arkadaşına:
-Ben ne yapacağımı bilmiyorum diyebildi.
Nurullah Bey tekrar sordu:
-Ne oldu, neyi bilmiyorsun? Yoksa Allah korusun kötü bir hastalığa mı yakalandın?
Selim Bey kafasını salladı:
-Yok, öyle değil…Benimle ilgili değil…Bizim Hoca…
Yine susmuştu,söylemeye dili varmıyordu.
Nurullah Bey ısrar etti:
-Hangi Hoca? Bizim Enver Hoca mı? Turp gibi sağlam maaşallah.
Selim Bey, cesaretini toplayıp gördüklerini arkadaşına anlattı.
Nurullah Bey duyduklarıyla şoke olmustu:
– Vay vay vay… Dedi. Bizim Hocamız haa…Ben televizyonda böyle birşey duymuştum.
Bir yerde imam ölüyor,üzerini soyup yıkayacakları vakit boynunda haç işareti olan kolyesini görüyorlar sonra bakıyorlar ki, adam sünnetsiz! …Meğerse senelerdir imam sanıp arkasında durdukları adam papaz imiş.
Selim Bey arkadaşının gözlerine baktı:
-Bizim imam da evli değil! Buraya geldiği vakit bizlere; Benim eşim vefat etti, oralarda kalamadım… tayinimi buraya aldırdım. Demişti ya; yalan söylemiş olmasın?
Yoksa, buda mı öyle biri aman Allah´ım! Ne yapacağız, kime baş vuracağız?
Nurullah Bey arkadaşını sükunete davet etti:
-Hele bi dur,telaş etme! Ben bugün burada kalacağım…Akşam namazı için nasılsa abdesthaneye girecek değil mi? O zaman içerde onu yakalar, yakasına yapışır hesap sorarım…
……………..
Nurullah Bey, eline bir kitap alıp akşam ezanına kadar caminin bahçesinde oturdu…Enver Hoca,olup bitenden habersiz, bir kaç defa tuvalete gidip geldi, bir defasında abdest almış gibi her tarafından sular damlayarak lavabodan dışarı çıkmıştı.
Akşam ezanına yakın,caminin duvarına ekli kücük ve tek göz odasından çıkıp, tekrar tuvalete doğru yöneldi.
Nurullah Bey, Hoca efendi´yi göz hapsine almıştı, her hareketini izliyordu.
İmam efendi´nin peşinden o da abdesthaneye girdi. Hem abdest tazeliyor hemde imam efendi´nin tuvaletten çıkmasını bekliyordu.
Enver Hoca´nın tuvalete girmesiyle çıkması bir olmuştu.
Tam ellerini yıkayıp lavabodan ayrılacakken,Nurullah Bey seslendi:
– Hocam, abdest almadınız!
Enver Hoca gülümsedi:
– Benim abdestim var efendim,on dakka önce almıştım.
Nurullah Bey üsteledi:
– Hocam, nasıl abdestmiş bu hiç bozulmuyor? Demin tuvalete girdiniz?
Enver Hoca mahcup bir ifade ile kafasını öne doğru eğdi:
-Ben abdestsiz dolaşmam, adetim değil.Tuvalete ihtiyacım olduğu için girmedim.
Bir rahatsızlığım varda…O yüzden.
Bu açıklama Nurullah Bey´e hiç inandırıcı gelmemişti:
-Size inanmıyorum, hem başka arkadaşlarda bu hareketinize şahit oldular.
Tuvaletten çıkıp, abdest almadan camiye giriyor, birde namaz kıldırıyorsunuz.
Bu olacak iş mi? Neden?
Enver Hoca, gözlerini Nurullah Bey´in gözlerinin içine dikti:
-Ne diyorsunuz siz! iftiralardan ve hakkımda yaptığınız su-i zan´dan Rabbim´e sığınıyorum.
Utanarak kemerini açtı ve göbeğini gösterdi:
– Bakın! Göbeğimin altında bir yara, bir çıban meydana geldi.Sürekli kaşınıyor,acıyor bazende kanıyor.
Namaza yakın abdest alıyorum ama ezan okumadan evvel tekrar buraya gelip acaba kanamışmı diye kontrol ediyorum.
Tuvalete girip çıkmam bu yüzden.
Yaram kanamıyorsa abdest almaya lüzum görmüyorum.
Hemen ezanı okuyup namazı kıldırıyorum.
Hoca efendi, sözlerini bitirip akşam ezanını okumak için camiye doğru yöneldiğinde, Nurullah Bey´in kafası önüne eğilmişti.Mahcup olmuştu.
-Affedin Hocam, bilmiyorduk,geçmiş olsun!

Nurullah Bey,cami avlusunda kendisini bekleyen arkadaşı Selim Bey´e yaklaştı:
– Dua edelimde Allah bizi affetsin.
On senedir tanıdığımız hizmet ehli, gönül ehli bir insandan şüphelendik.
Hakkında su-i zan´a düştük.
Lanet olsun! Bu şeytan gerçektende çok kötü bir varlık.

Hatice HANTAL
www.kafiye.net