EĞİTİMCİ GÖZÜYLE
Dr. Sait Güngör Elgin
Tel:0256-646 11 49
Cep:0532-516 09 28
e-mail-1: elginorama@gmail.com
e-mail-2:gungor.elgin@hotmail.com

IRAK VE ALMAMIZ GEREKEN DERSLER

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan Irak, İngiliz Manda’sı olarak ve Meşruti Krallık adı altında siyasi hayatına başladı. Başlarında çocuk Kral Faysal ve Başbakan Nuri Said Paşa gül gibi geçinip giderlerdi. Ben de o yıllarda gençlik çağlarında olduğumdan mıdır neden bilmem o kral elbiseleri için çocuğu gazetelerde resmini görünce ilgilenirdim. Ne yazık ki gerek çocuk kralın, gerekse Nuri Said Paşa’nın sonları pek feci oldu. 1959’da yapılan askeri darbe sonunda halkı tarafından caddelerde arabaların arkasına takılarak sürüklendiler.

Nuri Said Paşa her Londra’ya gidiş- gelişinde İstanbul’da Adnan Menderes ve Hükmet erkânı ile görüşür, onlara demokrasi adı altında neler yapılabileceğini, gazeteleri ve gazetecileri nasıl etkisiz hale getirdiğinin örneklerini verirmiş. O yıllarda yayınlanan gazetelerden bu haberleri okuyorduk.

General Necip Komutasında 1959 yılında yapılan ihtilâlin Türkiye’deki yankıları benim o zaman ki gazetelerden öğrendiğim kadarı ile: “Başbakanımız Adnan Menderes’in renginin sapsarı olduğu” gazetede manşetlerine yansımıştı. Nasıl sararmasındı? Gazetelerin yazdığına göre “Akıl hoca”sının akıbeti hiç de iyi olmamıştı. Nitekim bir yıl sonra bizde de bir askeri müdahale oldu. Korkulan başa geldi.

Bilimin temel kanunu: Aynı sebepler, aynı sonuçları doğurur.

Irak’ın şanssızlığı, demokrasi ve petrol gelirlerini hakça paylaşma adına yapılmış olan ihtilâlin sonunda ne demokrasiye, ne de hakça paylaşıma ulaşamamış olması, ne de Irak halklarının kaynaşıp bir millet meydana getirememiş olmalarıdır. Bizim şanssızlığımız ise, o zamanki yöneticilerimizin İngiliz uşaklarının nasihatları ile demokrasimize yön vermeye çalışmaları. O zamana kadar mensupları ve ileri gelenleri tarafından bilinçli bir şekilde terkedilmiş olan tarikatlar, şeyhlikler vs. ‘nin Irak, Suriye, Mısır kökenli din adamlarının çalışması ile bizde bu geleneğin yeniden hortlatılması olmuştur. Altında İngiliz parmağının olduğu açıkça meydanda iken bizim bazı insanlarımız tarafından anlaşılamaması, toplumda yeniden ayrılıkçılık tohumlarının ekilmesine sebep olmuştur. Bu durum halâ devam etmektedir. Neden acaba İngiliz’ler bizim dinimizle bu kadar ilgileniyorlar? Veliahtlarının bile gizli bir Müslüman olduğu halk arasında fısıldanıyor ? İngilizler Arabistan petrollerini ele geçirmek için Lawrens’i casus olarak Arablar’ın arasına nasıl soktular. Adam Kur’an-ı Kerimi ezbere biliyordu.

1960 askeri hareketinde en büyük şansımız da, İnönü gibi bir siyaset kurdunun henüz hayatta ve olaylara yön verecek sağlıkta olması idi. Bu yüzden demokrasiye dönmemiz zor olmadı.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK)’ın Başkanı Dr. Sedat Laçiner “Irak Mustafa Kemal’ini Bekliyor” isimli makalesinde, Irak’ın çaresizliğini ancak Mustafa Kemal gibi bir liderle çözebileceğini yazıyor. Ne var ki, Mustafa Kemal olsa bile Kurtuluş Savaşında ateş altında doğmuş bir millet olmadıkça, birliğini tekrar kurmasının pek kolay olmayacağı da ortada. Makalede bu durum şöyle dile getiriliyor: “Irak direnişinin en önemli açmazlarından biri ise gerçekte Iraklı diye bir ulusun olmayışıdır. Kişiler kendilerini daha çok bir mezheple, aşiretle, coğrafi bir bölge ile ya da ruhani/siyasi bir lider ile tanımlamayı yeğlemektedirler. Ortada bir ulus olmayınca onun ulusal bir hareketi de doğal olarak olamıyor. Aslında Amerikan işgali Iraklılara ulus olmak için çok iyi bir fırsat sunmuştu. Ortak düşmana karşı mücadele ulusal duyguları uyandırabilir, tek bir vücut olmanın hazzına varabilirlerdi. Fakat, bu fırsat kullanılamadı ve fırsat uzunca bir dönem için kaçırılmış görünüyor. Direnişçi liderler bilerek ya da bilmeyerek Irak için direnmek yerine kendi dar çıkarları ve hedefleri için savaşıyorlar ve direniş Irak’ı birleştirmek, bir Irak ulusu yaratmak yerine Iraklıları parçalamaya, Irak’ı bir çok devlete bölmeye zemin hazırlıyor.”