Hakikate ram eden iksirli söz : ALLAHU EKBER

Bayram hakikate ram olma hali. İnsanın fıtratıyla buluşma demi.Bir sözdür o ki bugün insanı Allaha ram eder. İşte bu sözü haykırır bugün ümmet Allahu Ekber.

Amerikan hapishanesinde R.White isimli bir mahkumla konuşuyordum. Konuşmanın akışı bir şekilde onun şehadet hikayesine geldi. Kendisi elli üç yaşında ve çocukluk yaşlarından beri mahkum. Hapishanede müslüman olanlardan. Sehadetini aldığında yirmi beş yaşındaymış.Nasıl müslüman olduğunu onu neyin etkilediğini sohbetimiz sırasında anlatmıştı. Duygulandım ve gözyaşlarımı tutamadım.

Şöyle anlattı White, şehadet hikayesini : “Yıllar önce hücremde otururken yan hücrelerden bir müslüman mahkum yüksek sesle ezan okuyordu. Ne olduğunu anlamadım. Bir kaç gün tekrar edince kendisine sordum. Sonra bana okuduğu ezanın İngilizce tercümesini söyledi.” White şöyle devam etti: “Ezanın manası yüreğimi eritti. işte hakikat bu olmalı dedim. Allahu Ekber,Allahu Ekber, Allah en büyük Allah en büyük. Evet hakikat buydu ve ben o en büyük Allaha teslim olmalıydım.İslam ile ilgili bilgi aldıktan hemen sonra müslüman oldum.” O gün bugün White müslüman. Soy ismi White ama kendisi siyahi bir kardeşimiz.

Tek bir söz yani “Allahu Ekber “ sözündeki büyüklük, insanın en büyük hakikati idrak etmesine vesile oluyor. Aslında özet bir sözdür “Allahu Ekber”. Yüreklerini Firavunlastiran , şişmiş egoların ve maddenin enkazı altında kalmış bicarelerin gönül kulaklarına “Ey fani! Mütevazı ol” cagrisidir” Allahu Ekber” sözü. Bu sözü duyanlar iki büklüm olurlar. Tevazu ve mahfiyet onlarda ahlaka dönüşür. Bu sözü duyan dirilir ve duymayan vahyin dilinde artık sağır, dilsiz ve kör hükmünde olur. “Allahu Ekber” seslenişini duyamamaktir hakiki sağırlık, onu diyememektir hakiki dilsizlik ve o hakikati görememektir hakiki körlük.

Bu sözü duyabilseydi Kabil yeryüzünün ilk cinayeti islenmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Kenan sefine-i Nuh’un yolcularından biri olacaktı. Bu sözü duyabilseydi insanlık tuğyan olmayacaktı ve belkide tufan kopmayacakti. Bu sözü duyabilseydi Nemrud, İbrahimi ateşe atmayacaktı ve Firavun bebeleri anne rahminde katletmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Herot, Yahya’nın başını kesmeyecekti ve bu sözü duyabilseydi evlad-ı Yakup, Yusuf ıssız bir kuyuya terkedilmeyecekti.Bu sözü duyabilseydi İskaryot,İsa’yı Roma hükümetine ispiyonlamayacakıt. Bu sözü duyabilseydi Ebu Leheb diken tadında yüreğini yollara sermeyecekti. Bu sözü duyabilseydi Umeyye bin Halef Bilal-i Habesi’ye zulmetmeyecekti. Bu sözü duyabilseydi sükût edecekti zalimler. O kutsi beyan bu meseleyi ne güzel özetler. “Sağırdırlar,dilsizdirler,kördürler, artık dönemezler.”

Bu veciz sözü duyamadıkları için oldu herşey. Duyabilselerdi şayet olmayacaktı birşey. Muhabbet tohumu olmayınca yüreklerde, bombalar patladı Hiroşimada ve Nagasaki de. Yüzyıllarca beyaz adam kırbacıyla imza attı siyah adamın derisine… Bu sözü duyamadiklari için olmuştu herşey. Bu sözü duyamadiklari için milyonlarca Musevi katledildi Hitler’in elinde. Bu sözü duymak istmedikleri için bugün zulüm var Filistinde-Gazzede ve Keşmirde.. “Allahu Ekber” sözünden duyulan rahatsızlıktı yaşanan Bosnada ve onun için katledildi yaşlı ve çocuk demeden binlerce insan Srebrenikada. Bu sözü unuttuğu için inliyor Suriyeli kardeşlerimiz bebek yüzlü katil Esad rejiminin idaresi altında.

Bugünkü rahatsızlıkların temelinde yine bu var. “Allahu Ekber” sözünü hazmedememek. Duymak istemiyorlar zira bu kutsi sözü. Onun için İstiklal mahkemelerinde binlerce insan asıldı.Ezan-ı Muhammedi bu topraklarda yasaklandı. Bu sözü duymak istemedikleri için oluyor bunlar.

Atatürkçü Düşünce Dernegi’nin bir panelinde konuşma yapan Profesör Dr. Şahin Filiz ezandan rahatsızlığını açıkça ifade ederek camilerde ezan yerine saz çalınmasını onerebiliyor. Bu toprakların damarlarına “Allahu Ekber” diyerek kan veren milyonlarca suhedaya nispet olsun diye mi CHP milletvekili Necla Arat ve Çağdaş Yaşamı destekleme vakfının bazı yöneticileri ezandan rahatsızlıklarını ifade edebiliyorlardı?

Bugünkü olayların temelinde dahi yine bu kadim rahatsızlık var. Allah’ın kudreti karşısında kemerbeste-i ubudiyet ile eğilen ama zalimler karşısında eğilmeden dik durabilenleri, bin türlü entrikalarla, dahili ve harici hilelerle iki büklüm etmeye çalışan birileri var. Kanımca budur esas nedeni bu çirkin öfkenin. Nursi ne güzel der: “Marîz bir asrın, hasta bir unsurun, alîl bir uzvun reçetesi; ittiba’-ı Kur’andır.”

Madem ki reçetesi vahiydir her türlü çıkmazın İlahi kelam ile sözüme devam edeyim. Zira rehberi vahiy olanlardır ki hakiki anlamda muzaffer olabilirler. işte bir İlahi kıstas : “Onlar, müminlere karşı alçak gönüllü, hakikati inkar edenlere karşı onurludurlar…” (Maide:5:54)

Öyleyse masumlara, mazlumlara ve halka alabildiğine tevazu ve alçak gönüllü olabilmek, zalimlere, provakotorlere, aldatan zumrelere ve çetelere karşı dik durabilmek. Maide süresinin 54. Ayetinin ben bu noktada reçete olacağına ve vahye iman edenlerin bunun teşvikçisi olması gerektiğini düşünüyorum. Vahye kulak kesilseydik ve “ işittik ve itaat ettik “ diyebilseydik hangi sorunumuza derman olmazdı ki Allah’in kelâmı? işitip itaat etseydik eğer, taşlar dahil yemyeşil filizlenecek , yağmur yağacak ve cirkefin çöplüğü temizlenecekti. Nurullah Genç ne güzel der :

Yağmur duysam içimin göklerinden sesini

Yagarsın taşlar bile yemyeşil filizlenir

Fırtınalar parçalar cirkefin gövdesini

Sel düşer ve zulmetin çöplüğü temizleni

Bilgin Erdoğan

www.kafiye.net