CAN KIYIP KAN KÖPÜRTENLER;
VALLAHİ BAŞARAMAYACAKSINIZ.

Havalimanı saldırısı ne ilk ne de sondur. Evvela bu gerçeği kabul edelim ve her türlü melanete önceden hazırlıklı olalım. Ancak asla yılgınlık göstermeyelim, umutsuzluğa düşmeyelim, yolumuzdan dönmeyelim. Bize yakışan dik durmak ve safımızı bozmamaktır.

Esasen büyük hedef Erdoğan değil, bizatihi Türkiye’dir ve Türkiye’ye umudunu bağlayan İslam dünyasıdır.

Haçlı – Mason – Yahudi ittifakı hız kesmeden, ara vermeden, Afrika’da, Ortadoğu’da, Kuzey Türk ve islam coğrafyalarında, Batı Asya’da ellerinden gelen zülmü ve talanı yaptılar. Adına darbe dediler, devrim dediler ama iddia ve vaad ettikleri gibi demokrasi getirmek yerine diktatorya getirdiler. Bu diktatörler kimi zaman milletlerine muhalif, kendilerine dost yöneticiler oldu, kimi zaman Taliban, Daeş gibi terör örgütleri oldu. Durum apaçık ortada zaten.

90 yıl önce Anadolu’da hangi işgalci devletler var ise bugün Ortadoğu’da aynı devletler cirit atıyor. Aynı vahşet, aynı zulüm, aynı bahaneler, aynı sebepler…

Osmanlı’yı yıkıp yeni Cumhuriyeti kurmuşlardı. Cumhuriyet dediysek demokrasi hak getire. Önce tek adam, sonra tek Parti rejimi ile tam 27 yıl süren bir diktatörlük ve sonrasında her on yılda bir yapılan darbeler neticesinde millet iyicene bir ıslah(!) edildi, Kur’an ayetlerinin yerine rejim kanunları, gerçek din alimlerinin yerine özü kripto olan sahte din adamları, ümmet birliğinin yerine zillet birliği ikame edilmek suretiyle milli ve dini şuur cılız bir mum ışığı kadar zayıflatıldı.

Ama o da ne? Sorun diye öne çıkartılanlar sorun olmaktan çıkartılmaya, devlet, ordu ve kamu kurumlarına giren hainler temizlenmeye, hizmet ve yatırımlarla ülkemiz şahlanmaya, içte güven ve dışta itibar sağlamaya başlamıştı. Eskisi gibi İMF ve Dünya Bankası müfettişlerinin, bir gün öncesine kadar adını dahi duymadığımız ama ne idüğü belli, başbakan üstü üst düzey atanmış dış mihrak yöneticilerinin emrindeki köleler olmaktan çıkıvermiştik.

O cılız mum ışığı birdenbire gür ışıklı lambaya dönüşüvermişti. Ele geçirdikleri millet gaflet uykusundan uyanmış, iradelenivermişti. Lamba öyle bir parlıyordu ki, yakın bir gelecekte islam güneşinin doğacağına, Batıl karanlığı hakimiyetinin sona ereceğine işaret ediyordu.

Acilen lambayı patlatmak gerekti. Elde ne varsa bütün argümanlar kullanılmalı, yoksa yeni sahte argümanlar üretilmeli, legal, illegal, meşru, gayrimeşru tüm olanaklar seferber edilmeli, algı yöneticileri tüm hünerlerini göstermeliydi.

Sabır taşıracak her yola başvuruldu. Terör ve yandaşlarının iç ve dış hainleri ile olan güçbirliği en çirkin yüzüyle sahnedeydi. Kanlı eylemler, darbe ve suikast girişimleri, ayaklanmalar, yürüyüşler, tehditler, hakaretler, iftiralar, yaftalamalar, tahrikler, suç isnatları, ekonomik ve siyasi çökertmeler, hizmete, büyümeye ve istikrara balta çalmalar… Ne ararsanız vardı sahnede. Kıran kırana sürüyordu mücadele.

Muhalefet partilerimiz anasından danasına, Batılılar, ülke liderlerinden güç ve para babalarına, papazından hahamına, profundan sanatçısına kadar Erdoğan’ı hedef almışlar, kan dökülmeden Başkanlık sistemine geçilmeyeceğini bas bas bağırıyorlardı.

Dünya arenasında, eski zırva Ermeni soykırımı, yeni zırva Kürt soykırımı kartları karılıp masaya sürüldü yetmedi, enerji damarlarımız kesilmeye çalışıldı yetmedi, bölücülere, halkı cidde tahrik edecek gay yürüyüşleri bile yaptırıldı tutmadı, teröristlere saygı ve itibar sağlamak için cenazelerinde poz verdiler geri tepti, olmadı, şehit evlatlarımızın cenazelerine musallat oldular, yuhalandılar, kovuldular. Sanal, yazılı ve görsel medya akıl tutulması yapacak derecede şeytani algılara ve çarpıtmalara başvurdu kalıptan parça sökemedi.

Ne yapsalar olmuyor. Türkiye eskisi gibi süper güçlere ve siyasi patronlarına boyun eğmiyor, bölünmeye rıza göstermiyor. Terörle mücadelesi kararlılıkla devam ediyor, yatırımları hız kesmiyor, kendi yol haritasını çizdiği gibi Türk ve İslam dünyasını kenetleme girişimlerini de hayata geçiriyor. Erdoğan büyük liderlik vasfıyla milletin ve ümmetin umudu olmaya devam ediyor.

Buna asla müsaade etmeyecek olanlar tüm güçleriyle ve olanca acımasızlıklarıyla saldıracaklar, saldıracaklar, saldıracaklar…

Osmanlı’dan gelen büyük devlet anlayışımızdan kaynaklanan sabrımıza fazla güvenmesinler, zira her an taşabilir. Ezber bozan pasiflikten kural koyan aktifliğe geçilmiştir. Tuzaklarını bir daha iflah olmamak üzere şer cephesinin başlarına geçirmek zaman ve zemin meselesi sadece…

Kısacası;
“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.” Âli İmrân – 139

Mücella Pakdemir 
30.06.2016
www.kafiye.net