Sadık Yarim Kara Topraktır

1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü’nde dünyaya gelen Veysel’in önce iki kız kardeşinin ölümüne sebep olan çiçek hastalığı o sıralar Sivas yöresini esir almıştı.7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından sonra sol gözü görmez olmuş, sağ gözüne de perde inmişti. Bir dönem tüm Türkiye’yi dolaşarak, Köy Enstitülerinde de saz dersleri veren Veysel’in gönül gözü hiç bir zaman kapanmadı.
     

      Veysel’in babası şiire meraklıydı. Oyalansın diye oğluna saz alıp, şiirler ezberletmiştir. Dedesiyle aynı adı taşıyan Aşık Veysel’in oğlu Ahmet Bey’le görüşme yaptım. Kendisi hastanede tedavi görmekteydi. Aşık Veysel’in yaşlılık fotoğraflarına çok benziyor. Gülünce gözlerinin içi gülüyor. Aydınlatıyor etrafı. Rahmetli Aşık Veysel’i de rahmetli babam anlatırdı. Ruhları şad olsun. Ahmet Bey’e de acil şifalar dilerim Cenabı  Allah’tan .

           Burada kendi üslubuyla anlattığı cümleleri aktarmaya çalışacağım. Kendisi de 1934 doğumlu rahmetli babamla yaşıt.

           1955’te asker olup, 1957’de terhis olmuş. O zamanlar babası Aşık Veysel küçük Veysel ile beraber Anadolu’yu karış karış dolaşıyorlarmış. Küçük Veysel’in vefatından sonra babasıyla beraber kendisi kışları dolaşırlarmış. Yazları da köye gelip çiftçilikle uğraşırmış. Rahmetli Aşık Veysel’e sormuşlar;

            -Ahmet neyin olur?


           – Canlı değneğim olur demiş.

   Babasıyla beraber İzmir Radyosu’na gitmişler. Birisi Selamünaleyküm “diyor. Babası” Manası nedir diyor? “Adam “Bir cigara” diyor. O zaman rahmetli yirmi kere selamünaleyküm diyor ve 1 paket cigarayı kapıyor.

           1960 ‘da Küçük Veysel vefat edince babasıyla beraber Erzurum Kız Öğretmen Okulu’na gitmek için yola çıkıyorlar. Önce Divriği’ye oradan da trene binip; Erzurum’a gidiyorlar. Orda bir otelde kalıyorlar. Erzurum’da da hayranı çok olan Veysel’in geldiğini duyan şehrin eşraflarından biri evine alıp götürüyor, ağırlıyor.

           O günlerden birinde birileri Aşık Veysel felç oldu diye söylenti yayıyorlar. Bir zamanlar Erzurum milletvekilliği de yapmış olan Şarkışla kaymakamı yanındakilere” niye ilgilen miyorsunuz?” diye çıkışıyor. Yanında bir doktorla beraber Ortaköy’e nahiyelerine geliyor. Muayeneden sonra felç olmadığını anlayıp ,bu dedikoduyu yayanlara kızıyor.

            Erzurum’a gidiyorlar. Oradan da Erzincan’a. Zafer Oteli’nde “aynı zamanda Atatürk’ün kaldığı otel” kalıyorlar. Altı kıraathane üstü otelmiş.10-15 gün konakladıktan sonra davet üzerine askeriyeye gidiyorlar. Aşık Veysel’i sırtlayıp Şelaleyi filan gezdiriyorlar. Cenci nahiyesi muhtarı köyüne götürüp konuk ediyor. Sonra da Erzincan’da trene bindirilip Malatya, Maraş; oradan da Adana’ya geliyorlar.

            Rahmetli Aşık Veysel” Oğlum Karatepe’ye gidip, Halet Çambel’i soralım bizimle ilgilenir “dedi. Kaymakam Mehmet Cam bizi Kadirli’ye gönderdi. Kadirli kaymakamı karşıladı bizi. Otelde kaldık. Karatepe’de Halet Çambel kazı yapıyordu. Karatepe Aslantaş’ta Akyaka evlerinin mimarı eşi Nail Bey ile beraber konuk ettiler bizi .

            İzmir’de Aşık Veysel’e “Aşık sen git ,radyo müdürü Mesut Cemil Bey’i bul. Seni radyoya çıkarsın “diyorlar. Babam ve Küçük Veysel İzmir, Balıkesir, Bodrum, Bursa’dan sonra İstanbul’a geçmişler. Oradan geliyorlar Sirkeci’ye sora sora radyoevini buluyorlar. Rahmetli Mesut Cemil Bey “Yarın gelin bir dinleyim.  Aşık seni tüm dünya  dinleyecek” diyor. Babam da hızlı bağırmak gerektiğini sanıyor. Cemil Bey “Öksürüp, pıskırmadan söyle “diyor. Radyoevinde sesini dinleyen Arapkirli Mehmet Efendi babamları alıp evine götürüyor. Rahmetli Atatürk’te Dolmabahçe Sarayı’nda radyo dinliyormuş.” Onları bana gönderin ” diyor. Radyoevindekiler “Adresini bilmiyoruz “diyorlar. Sabahleyin radyoevine gidiyorlar. Orada saat 24:00’e kadar Atatürk seni arattı diyorlar. Sazı alıp Dolmabahçe Sarayına gidiyorlar. Sarayın kapısında nöbetçiler” durun “diyor. Yaver Şükrü Bey” “bırakın ,gelsinler” diyor. Mesut Cemil Bey’in verdiği mektubu veriyorlar. “Şimdi haber vermenin imkanı yok” diyor. Böylece görüşmek nasip olmuyor.

           Başka bir anıyı da Ahmet Bey şöyle anlatıyor. Kırılan sazın telini almak üzere eşeğin üzerinde Maden, Yozgat, Kırıkkale ve Ankara’ya ulaşıyorlar. İran Şahı Ankara’ya geleceği için çok sıkı güvenlik tedbirleri alınmış. Polisler bunları durduruyor. “Nereye gidiyorsunuz?” diyor. “Saza tel almaya gidiyoruz “diyorlar. Polislerde Küçük Veysel’e” Sen git al.” diyorlar. Sonradan babamı tanıyınca çok ilgilenmişler polisler.

  79 yaşında hayata gözlerini yuman Aşık Veysel’in hasta olduğunu öğrenen Sivas Valisinin doktorla beraber evlerini ziyaret ettiğini durumunun vahametini öğrenince gözlerinden yaş geldiğini ve Sivas’ta en güzel yere defnetmek istediğini, ancak Aşık Veysel’in yeşillikler içinde köyünde gömülmek vasiyetinde bulunduğunu Ahmet Bey gözyaşları içinde anlattı. Yalın, gösterişsiz tamamen duygulara hitap eden bir dil kullanan Aşık Veysel sadık yâri toprağa 22 Mart’ta kavuşmuştur. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.

Dost dost diye nice nicesine sarıldım.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım boşa yoruldum.
Benim sadık yârim kara topraktır.
Nice güzellere bağlandım kaldım.
Ne bir vefa gördüm, ne faydalandım.
Her türlü isteğim topraktan aldım.
Benim sadık yârim kara topraktır.

Canan ÖZDEMİR
www.kafiye.net