AĞANIN
MİSAFİRLERİ

İki Perdelik Komedi

Hüseyin DURMUŞ

AĞANIN MİSAFİRLERİ
Karakterler
Baba (Cemal KESKİN)
Anne
Tuğçe
Tulya
Anneanne
Ağa ( Şerafettin YİĞİTER)
Nejla ( Ağa’nın Hanımı)
Raziye Nine
Şerife
Makbule

2 PERDELİK KOMEDİ

1. P E R D E
İzmir’de bir yaz başlangıcı. Okullar tatil olmuş, herkes kendisini sahil kıyılarına atmanın yollarını aramaktadır. Hava sıcaklığı gölgede 35 derecedir.
Oyunumuzun kahramanlarından evin reisi Cemal KESKİN, bir lisede öğretmenlik yapmaktadır. Anne ise resmi bir kurumda memurluk yapmaktadır. Evin kızları da ilköğretim okulu öğrencisidirler. Okullar tatil olmuş, evde boş oturmaktan çocukların canları sıkılmaktadır. Anne yıllık iznini almış tatil yapmaktadır.
Öğretmen Cemal, Yaz Okulu uygulamaları nedeniyle derslere girip çıkmakta ve öğrencilerle uğraşmaktadır. Okulların tatil olması nedeniyle aile içerisinde yaz tatilinin nerede geçirileceği tartışmaları olmakta, babaya bu konuda baskı yapılmaktadır. Tatile giremeyen baba, çocuklarının tatile nasıl çıkacağı konusunu araştırmaktadır.

S A H N E 1

( Perde açıldığında sahnenin görünümü: Bir evin oturma salonudur. Salonda oturma koltukları, bir yemek masası, televizyon, kütüphane, duvarda birkaç resim, saat, yerde sağa sola rast gele atılmış dergi, kitap vardır.)
TUĞÇE- Allah kahretsin yine deniz kıyısına gidemedik. Arkadaşlarım şimdi denizde yüzüyorlar. Ben burada cehennem azabı yaşıyorum.
TULYA- Anne! ablam televizyon kumandasını aldı, bana vermiyor.
ANNE- (Dışarıdan seslenir.) Güzel güzel geçinin. Oraya gelmeyeyim şimdi.
TUĞÇE- Gammazcı.
TULYA- Hep senin istediğin yerleri izlemek zorunda mıyım?
TUĞÇE- Sanki açtığın kanalları izliyorsun da, al! İstediğini izle.
TULYA – İzlemek istemiyorsan gidersin.
ANNE- (Salona girer.) sizler neden kavga yapıyorsunuz bakayım?
TULYA- Bizim kavga yaptığımızı sana kim ispiyonluyor?
ANNE- Ben mutfaktayken sesiniz oraya kadar geliyordu.
TUĞÇE – Sen yanlış anlamışsın. Biz kavga yapmıyorduk, sadece tartışıyorduk.
ANNE- Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?
1

TULYA- Biz kavgayı kendi aramızda yapıyoruz. Size ne zararımız oluyor?
ANNE- Kendi aranızda kavga yapıncaya kadar alın kitabınız defterinizi de eski bilgilerinizi tekrar edin.
TULYA – Babam kitap okumamızı yasakladı.
ANNE- Ben bu yasaktan bir şey anlamadım ya!
TUĞÇE- Babam öğretmen olduğuna göre bir bildiği olsa gerek.
ANNE- Kavga yapmaktansa hiç olmadı roman, şiir, öykü gibi kitapları okuyun.
TUĞÇE- Anne. Hafta sonu denize gidelim mi?
ANNE- Biz deniz için karar veremeyiz. Akşam babanız eve geldiğinde oturup konuşuruz. Denize gitmek o kadar da kolay değil. Yüzebileceğimiz en iyi yer 50 km. Bunun için para gerekli.Dört kişinin masrafını hele bir düşünün bakalım.
TUĞÇE- Ben anlamam, ben denize girmek istiyorum. Yaz tatili geçtikten sonra denize niye gideyim ki?
ANNE- Henüz tatil yeni başladı. Akşam babanız eve geldiğinde oturur konuşuruz.
TULYA- İş babama kaldıysa bu senede evde kaldık demektir. Durmuş pansiyona Hoş geldiniz. Tam pansiyon mu, yarım pansiyon mu olsun?
TUĞÇE – Ben almayım. At terli su içmez.
ANNE- Siz dalganızı geçin bakalım. Babanı elbette buna da bir çare bulacaktır.Evin erkeği olduğuna göre bizleri rahat ettirmekte onun görevi.
TULYA- Akşama babam eve gelince ilk işi “ Çok yorgunum. Bana bir şey söylemeyin. Bıktım şu öğrencilerden. Allah belalarını versin. Şimdi tatile çıkamayız. Ben her gün okula gidiyorum . Buradan ayrılamam. Zaten paramız da yok.” Diyecek. Zaten babamın ne zaman parası oldu ki.
ANNE- Babanıza haksızlık yapmayın!
TUĞÇE- Oldu da biz gezdik mi?
ANNE- Hadi yavaş yavaş mutfakta yemeği hazırlayalım. Babanız yorgun gelecek.
TUĞÇE- Ben salata falan hazırlamam.
TULYA- Ben de salata yapamam.
ANNE – Salata olamasa da olur.
TULYA- Babam salatasız sofraya oturmaz, bilmiyor musun anne!
ANNE- Bıktım şu salatadan. Bugün salatasız olsun yemek.
( Işıklar söner)

S A H N E 2
( Kapı zili çalar)

TUĞÇE – Kim o? (Kapıya doğru koşar) Geldim.. Kim o?
BABA- ( Dışarıdan seslenir) Benim kızım. ( Baba il Tuğçe sahneye girer) kızım kapıyı neden geç açtın.?
TUĞÇE- Hemen geldim babacığım.( Babasına nazlı nazlı ) Eee babacığım, hafta sonu ne yapacağız?
BABA- Kızım hele bir oturalım. Biraz dinleneyim. Ben sizin gibi bütün gün evde değildim. Alsancak’ın o yakıcı sıcağı beynimde patladı.
TUĞÇE- Tamam babacığım.( Babasının elinden paketleri alır ve mutfağa gider.
TULYA- ( Koşarak salona girer.) Aa babam gelmiş. Hoş geldin babacığım. Nasılsın?
BABA- Sağol kızım, iyi olmaya çalışıyoruz.
ANNE- ( Salona girer) Hoş geldin hayatım.
BABA- Hoş bulduk canım. Bu sıcaklarda nasılsın hayatım.
ANNE- Nasıl olalım hayatım. Bu gün evde canımız çıktı. Evin dağınıklığını toparlamaktan, temizlik yapmaktan canımız çıktı. Annemden emdiğim süt burnumdan geldi. Sen nasılsın, neler yaptın?
BABA- Öğrencilerle uğraşmaktan bıktım artık. Ne verdiğimizi alıyorlar, ne de derse giriyorlar. Adı yaz okulu. Gelende geçecek, gelmeyende. Temizlik yaparken çocuklar yardım etmediler mi?
2

ANNE – Hep beraber yaptık.
BABA – Öyle olmak zorunda.
TUĞÇE- Baba, temizliği beraber yaptık ama, kardeşim bizlere yardım etmedi.
TULYA- Baba, ablam yalan söylüyor. Vallahi yardım ettim. İstersen anneme sor.!
ANNE- Doğru söylüyor.
BABA- Anlaşıldı kızlarım. Ancak evi kirlettiğiniz gibi temizlemekte sizin göreviniz. Bu evde oturuyorsak, bu evi ortak kullanıyorsak, evin temizlik hizmetlerini de ortak yapacağız.
TUĞÇE- Temizlik yerine güneş altında bir tatili tercih ederim.
BABA- Haklısınız. Ancak evi kirletiyorsak temizliğini de ortak yapmak zorundayız. Evin temizlik işleri bir kişinin üzerine yıkılmamalı.
ANNE- Babanızı fazla meşgul etmeyin bakalım. Haydi hayatım, üstünü değiştirir misin? Evin temizliğini hep birlikte yaptık.
BABA- Ben üstümü değiştirmeye gidiyorum. ( Sahneden çıkar.)
TUĞÇE- anne, bu hafta denize gidelim mi ?
ANNE- Babanız salona gelsin konuşuruz.
TUĞÇE- Ne olur denize gidelim.
ANNE- Benim de canım çok istiyor denize gitmek.
TULYA- ( Biraz şımarık ) Gidelim, bana ne gidelim. Ben denize gitmek istiyorum.
ANNE- Şımarmayın öyle. Babanız salona gelsin, konuşuruz dedim.
TUĞÇE- Anne, babama söyleyelim de bizi Ürkmez Öğretmen Evine götürsün. Bu hafta denize girelim artık.
TULYA- Ürkmez’e gitmeyelim. Çeşmealtı’ndaki deniz daha güzel, oraya gidelim. Ben Çeşmealtı’nı çok seviyorum.
ANNE- Siz sabretmesini bilmez misiniz? Babanız salona gelsin, konuşuruz demedim mi?
BABA- ( Salona girer.) Yemek hazır mı?
ANNE- Her şey hazır. Sadece salata yapmadım.
BABA- Salata olamadan yemek yenmez. Bir gün de şu salatayı hazır etseniz ne olur? Salatayı her zaman ben mi yapacağım?
ANNE- Bu gün de salata olmayı versin ne olur?
BABA- Salata ne zaman doğru dürüst oldu ki, bu gün de hazır olsun!
ANNE- Ne yapayım, üşeniyorum.
BABA- Ben salatamı yaparım. Siz yapmasanız da ben kendi salatamı kendim yaparım. Hiç olamadı zihin yönüyle dinlenmiş olurum salatamı yaparken.
ANNE- Bırak şimdi salatayı. Bak, çocuklar bir şeyler istiyor.
BABA- Hayrola kızlarım? Neler oluyor?
TUĞÇE- Bizi denize götürür müsün babacığım?
TULYA- Ne olur hayır deme babacığım?
BABA- Bu konuyu hafta sonu düşünürüz. Hele bir hafta sonu gelsin.
ANNE- Düşünürüz deme. Çocuklara cevabını şimdi ver. Hafta sonuna kadar meraktan ölmesin çocuklar.
BABA- Yemekten sonra konuşalım.
ANNE – Yemekten konuşsak olmaz mı? Nasıl olsa bu konuyu sofrada da konuşacağız. Hiç olmadı şimdi konuşalım da çocukların merakı girsin.
TUĞÇE – Baba, ne olur bu hafta sonu bizi denize götür.!
BABA – Çocuklar… Bütün gün yoruldum. Zaten öğrencilerin stresi üzerimde. Bir de sıcak başımıza vuruyor! Hele bir dinleneyim…
TULYA- Ne olur baba!
ANNE- Bu işi şimdi konuşalım.
BABA – Bu hafta sonu belki denize gidebiliriz. Yalnız bir telefon etmem gerekli.
TUĞÇE – Kime telefon edeceksin babacığım? Gümüldür’deki İsmail amcaya mı?
BABA – Hayır kızım. İsmail amcana değil, Edremit Akçay’da birin aramam gerekiyor.
ANNE – Akçay da neresi?
BABA- Balıkesir ili, Edremit ilçesine bağlı bir belde. Türkiye’nin en önemli yazlıkların bulunduğu bir belediyelik belde. Çanakkale yolu üzerinde Edremit’ten 10 km. sonra yolun solunda. Denizi, doğal güzellikleri ve kaplıcaları ile önemli turistik bir beldedir.
3

( Tuğçe ve Tulya büyük çığlıklar atarak odanın içerisinde dönmeye başlar. Bir birlerine sarılırlar. )
TULYA- TUĞÇE – ( Birlikte) Aslan babamız. Haydi baba, telefon et artık.
ANNEANNE – ( Salona girer.) Ne bu çığlıklar böyle.?
TUĞÇE – Anneanne, babam bizi hafta sonu Akçay’a denize götürecek.
ANNEANNE – Orası da neresi ki?
TULYA – Anneanne, Edremit’ten sonra yolun solunda, güzel deniz kıyısı bulunan bir beldeymiş. Orayı sen neden bilmiyorsun?
ANNE – Kızım, anneanneniz nereden bilsin. Ben bile Akçay’ın nerede olduğunu bilmiyorum. Bilmemek suç değil ya!
BABA – Durun, acele etmeyin.
TUĞÇE – Ne oldu babacığım?
BABA – Size gidiyoruz demedim. Hele bir telefon edeyim. Konuşmanın durumuna göre size cevap verebilirim.
TUĞÇE – Baba nazlanma artık. İstersen salatanı ben yaparım.
BABA – Hemen heveslenmeyin bakalım. Denizi görmeden mayoları hazırlamayın…
ANNEANNE – Cemal, Akçay neresi oluyor?
BABA – Anne, Çanakkale’ye giderken, Edremit’i geçtikten 10 km. sonra yolun solunda oluyor. Sanatçıların, turistlerin gözde yeri. Siyasetçiler, milyarderlerin akın ettiği sayfiye yeri. Kışın nüfusu 10 bin, yazın ise 100 bini buluyor.
ANNE – Kime gideceğiz orada?
BABA – Hanım, daha gideceğiz demedim.
ANNE – Bu işi şimdi sonuçlandıralım, sürüncemede kalmasın.
BABA – Hele bir telefon edeyim. Telefon konuşmasına göre gidip gidemeyeceğimizi size söyleyebilirim. Daha önce ne söz verebilirim, ne de gidiyoruz diyebilirim!
TUĞÇE – TULYA – ( Hep bir ağızdan dua ederler. Koro halinde ) Ne olur babacığım hemen telefon, hafta sonu denize gidelim. Allah’ım ne olur bizlere hayır demesinler.
BABA – Siz hele sofrayı hazırlayın, ben de telefon edeyim.
TUĞÇE – Haydi babacığım.
BABA – Peki, peki çocuklar. Teflon edeyim, daha sonra yemeği-mizi yeriz.
TULYA- TUĞÇE – ( Hep birlikte ) Aslan babacığım.. Oley, oley, oley…
BABA – ( Çantasını içinden bir kart çıkartır. Telefonun başına gider. Numaraları çevirmeye başlar. ) Alo , alo, ben öğretmen Cemal KESKİN, kiminle görüşüyorum?
AĞA – ( Sesi megafondan verilir. ) Şerafettin YİĞİTER. Buyurun efendim.
BABA – Şerafettin Bey, ben öğretmen Cemal KESKİN.
AĞA – Buyurun hocam, nasılsınız?
BABA – Sağ olun efendim, sizler nasılsınız?
AĞA – Allah’a şükür sıhhatimiz yerinde.
BABA – Şerafettin Bey, sizden bir isteğim olacak.
AĞA – Buyurun hocam, emrinizi bekliyorum.
BABA – Efendim, emir vermek ne haddimize.
AĞA – Benim için öğretmen kutsaldır. İster tanıdık olsun isterse tanımadık olsun. Öğret-menlerin istekleri benim için bir emirdir, buyurun hocam.
BABA – Efendim. Eğer müsait iseniz, hafta sonu çocuklarla birlikte Akçay’a gelmek istiyoruz.?
AĞA – Ne demek hocam. Hay hay, buyurun, sizleri misafir
etmekten şeref duyarım.
BABA – Bu hafta sonu müsait misiniz?
AĞA – Buyurun, bekliyorum. Yer durumuna gelince onda bir düşünceniz olmasın. Sıkıntımız yok. Çünkü burada benim yazlık 6 blok halinde. Bir blokta da siz kalırsınız olur biter.
BABA – Sağ olun efendim.
AĞA – Ne demek efendim, sizler sağ olun. Bizlere değer vererek arayıp misafirimiz olmak istiyorsunuz. Bu bile benim için büyük bir şereftir.
BABA – Bir hafta kalmayı düşünüyoruz.
AĞA – İsterseniz bir ay kalın.
TULYA- TUĞÇE – ( Hep bir ağızdan) Oley, oley, oley ..bravo, sağ ol babacığım. ( Diyerek babalarının yanaklarından öperler.)
4

BABA – Şerafettin Bey, oraya gelirken; çarşaf, nevresim, battaniye, pike gibi malzemeleri de getirelim mi?
AĞA – Gerek yok hocam. Burada her şey var. O saydıklarınızı getirmek için uğraşmayın. Sizler sadece kendinizi getirin yeter.
BABA – Şimdi hiçbir şey getirmeyeceğiz, öyle mi?
AĞA – Evet efendim. Hiçbir şey. Sizler sadece geleceğiniz zamanı söyleyin yeter. Diğer ihtiyaçlarınızı karşılamak benim görevim. Eh, nede olsa ağayız.
BABA – Cumartesi günü gelebiliriz.
AĞA – Bekliyorum efendim.
BABA – Şerafettin Bey, şayet bir terslik olursa biz size haber veririz. Ancak orada bir değişiklik olursa siz de bizi haberdar edin.
AĞA – Bildiririm efendim.
BABA – Telefon numaramı veriyorum. 2323482
AĞA – Yazdım efendim.
BABA – Hafta sonu görüşmek üzere.
AĞA – Görüşmek üzere, hoşça kalın.
ANNE – Cumartesi günü mü gideceğiz?
BABA – Evet.
TUĞÇE – Babacığım, orası nasıl bir yer? Biraz anlatır mısın?
BABA – Kızlarım. Akçay; Balıkesir ilki, Edremit ilçesine bağlı büyük bir belde. İzmir’den Çanakkale’ye giderken Edremit’ten sonra yolun solunda çok şirin bir yer.
ANNE – Bırakın orayı anlatmayı şimdi.
TUĞÇE – Ben öğrenmek istiyorum.
BABA – Akçay’ı ilk defa 25.Mayıs.1975 yılında gördüm. Okulun tiyatro ekibi ile birlikte Edremit’te “ Çakıl Taşları “ isimli bir oyun sergileyecektik. Gündüz öğrenci grubuyla birlikte Akçay’a gittik. Orada şimdi rahmetlik oldu; Atlan ERBULAK, Füsun ERBULAK, Nevra – Metin SEREZLİ ve daha başka ünlü tiyatrocu kişilerle tanıştım. Aradan yıllar geçti. Şimdi her yönüyle değişmiştir sanırım. Son yıllarda ise Akçay, zenginlerin, siyasetçilerin ve sinema, tiyatro, müzik sanatçılarının akınına uğruyor. Gittiğimizde büyük bir olasılıkla sizlerde bazı sanatçıları göre bilirsiniz.
ANNE – Şimdi anlatmayı bırak. Oraya cumartesi günü mü gideceğiz?
BABA – Evet. Cumartesi günü.
ANNE – Giderken oraya ne götüreceğiz.?
BABA – Sadece kendimizi.
ANNE – Çarşaf, nevresim, yastık…
BABA – Bunların hiç biri gitmeyecek. Zadece kendimizi götüreceğiz.
ANNE – Nasıl olur. Hiçbir şey gitmeyecek mi?
BABA – Ben Türkçe konuştum sanıyorum.
TUĞÇE – Baba, sen Fransızca konuştuğun için anlamdı. Anneciğim, oraya sadece kendimizi götüreceğiz.
ANNE – Benimle dalga geçmeyin.
BABA – Seninle dalga geçen yok. Cumartesi günü giderken sadece birkaç kıyafet gidecek hepsi o kadar. Ne çarşaf, ne nevresim, ne de yiyecek. Anlaşıldı mı hanım?
ANNE – Tamam, tamam, anlaşıldı.
TUĞÇE – Babacığım, Akçay’ı anlatıyordun.
BABA – Bildiğim kadarıyla Zeki MÜREN’in evi de Akçay’da. Deniz, yeşillik ve doğa güzellikleri tam bir bütünlük sağlamış. Akçay, Kazdağları’nın eteklerinde kurulmuş bir sayfiye yeri. Denizi önemi, ayrıca meşhur kaplıcaları da var. Ürün olarak,; narenciye, zeytin ve zeytin yağ üretimi de yapılmakta. Kısacası yaşanacak güzel bir yer. Cebin dolu ise.
ANNE – Sen izin alacaksın sanırım. ?
BABA – Ne izni?
ANNE – Sen de bizimle beraber kalmayacak mısın?
BABA – Hayır. Ben Pazar akşamı geri döneceğim.
ANNE – Neden?
BABA – Yaz okulu uygulamaları nedeniyle izin alamıyoruz. İzin aldığımız zaman bunun telafisi yok. Bu nedenle benim izin almam mümkün değil. Ben geri geldikten sonra siz kalırsınız. Hafta sonu sizleri almaya gelebilirim.
5

ANNE – Sen bilirsin. Biz de böylece biraz dinlenmiş oluruz. Bol bol güneş, deniz ve biraz da sabah yürüyüşleri yaptık mı zayıflamış oluruz.
BABA- Senin için ve çocuklar için iyi olur sanırım. Biraz dinlenmiş olursunuz.
ANNE –Yemek hazır. Haydi yemeği soğutmayalım.
BABA – Benim salatam hazır mı?
ANNE – Bırak şimdi salatayı. Zaten yemekler soğudu.
BABA – Ben kendi salatamı kendim yaparım. Salata olamadan sofraya oturmam bunu biliyorsun.
ANNE – Başlatma şimdi salatana. Haydi sofra bizleri bekliyor.
BABA – Ya salata!

( Işıklar söner)

S A H N E 3

( Işıklar yanar. Sahnede sağa sola koşuşturmalar vardır.)

BABA – Haydi, çabuk olun.Garaja gidelim. Yoksa arabayı kaçıracağız.
ANNE – ( Dışarıdan seslenir.) Oradan bağırıp duracağına, buraya gel de yardım et. İşimizi de çabuk bitirmiş oluruz.
BABA – Allah ne verdiyse götürmeyin. Nasıl olsa bir hafta kalacaksınız.
ANNE – ( Elindeki valizle salona girer.) Bütün eşyalar bu valizin içinde. Ağır olduğu için senin yardımını bekliyorum.
BABA – Hamaliye parası isterim.
ANNE – Nedenmiş o ?
TUĞÇE – Babacığım, hamallık parana ortak ola bilir miyim?
BABA – Orada eğlenecek, gününü gün edecek olan sizler-siniz. Denize girecek, yolda yürüyüş yapacak olan da siz siniz.
ANNE – Eee ne olmuş?
BABA – Giden bu eşyalar sizin olduğuna göre, oradan dö-nüşte bu eşyaları taşıtmak için hamal tutmayacak mısınız?
ANNE – Senin; başka işin, başka derdin yok mu?
BABA – Olmaz olu r mu?
ANNE – Başka ne derdin var?
BABA –Siz orada eğlenirken, ben burada güneşin altında ders yapacağım Hem de okumak istemeyen, derste uyuyan, yazmasını dahi bilmeyen öğrencilerle uğraşacağım. Siz ise eğlenecek, güneşlenecek…
ANNE – Kıskanma.
TUĞÇE – Haydi gitmiyor muyuz?
BABA – Aceleniz ne kızım?
TUĞÇE – Deniz ve güneş bizi bekliyor babacığım?
BABA – Onların “ Deniz ve Güneş ” isimlerinde kızları yokmuş.
TUĞÇE – Babacığım, kişilere isim olan “ Deniz ve Güneş ” ten söz etmiyorum. Hani şu içine girip yüzdüğümüz deniz ve kumsalına yatım tepemizden bizi yakan güneş yok mu, be onu kastediyorum.
ANNE – Şu çocuklarla eğlenmesen olmaz mı?
BABA – Bu günler başka nasıl geçecek hayatım.?
ANNEANNE – ( Sahneye girer) Daha gitmeyecek miyiz?
BABA – Buradaki işlerimiz bitsin, hemen gideceğiz.
ANNEANNE – Oyalanmayın artık. Nereye gideceksek bir an önce gidelim.
TULYA – Hayrola anneanneciğim, Sen neden bu kadar meraklısın?
ANNE – Kızlarım, anneanneniz bu konuda haklı.
BABA – Burada kalıcı değiliz?
ANNE – Araba saat kaçta hareket edecekti?
BABA – 17.30 da hareket edecek. Yol üç saat sürecek.
6

ANNE – Gideceğimiz kişilere geliş saatimizi bildirdin mi?
BABA – Akçay’ı arayarak buradan hareket saatimizi bildirdim. Haydi çıkalım.
TULYA – Helesi yarabbi şükür. Hep gidemeyeceğiz sandım.
BABA – Vay gidi köfte horlar sizi…

( Işıklar söner. Perde kapanır.)

2. P E R D E

( Işıklar yandığında sahne değişmiştir. Sahnede; sayfiye evlerinin görünüm vardır. Yazlık bir ev. Çevresi tahta çitlerle çevrilmiş, bahçesinde plastik büyük bir masa. Çevresine dağıtılmış sandalyeler. Bir kaç saksı. Yerlere atılmış bir hortum. Ev sahibi elinde bağ budama makasıyla çiçeklerin sağını solunu düzeltmektedir.)
AĞA – Hanım. Sat kaç oldu?
NEJLA – ( Sahneye girer.) Saat 19.30 olmuş.
AĞA – Misafirler gelemedi. Acaba yolu mu bulamadılar?
RAZİYE NİNE – Fazla meraklanma ağam, nasıl olsa buraya gelecekler. Eh, nede olsa ilk defa gelecekler. Evi bulmada biraz zorlanabilirler.
NEJLA – Misafirler İzmir’den saat kaçta hareket edeceklerdi?
AĞA – Yanılmıyorsam saat 17.30 da hareket edeceklerdi.
NEJLA – Şuan saat 19.30, onların gelmesine daha iki saat var.
AĞA – Desene geç gelecekler.?
NEJLA – Otobüsle gelecekleri için dört saatte gelebilirler. Biz kendi özel arabamızla bile üç saatte anca geliyoruz. Fazla meraklanmana gerek yok.
AĞA – Merak edişimin nedeni ilk defa gelmeleri değil, yolu bulamayıp kaybetmeleridir. (Hizmetçi kadına seslenir.) Şerife, kızım, misafirlerimiz gelmek üzere. Her şey hazır mı, bir noksan yok değil mi?
ŞERİFE – ( Sahneye girer. ) Ağam, bütün her şey emrettiğin gibi hazırlandı.
AĞA – Kızartmalar, kavun, karpuz, patlıcan ezmesi, dolmalar, hepside hazır mı?
ŞERİFE – Ağam, neyi emrettiysen hepsini de aynen hazırladım.
NEJLA – Misafirlerin gelme saati yaklaştığına göre sende şu üstüne, kılığına kıyafetine bir düzen versen.
AĞA – Hiç önemli değil hanım. Gelen misafirlerimiz, beni olduğum gibi görsünler. Hiçbir zaman olduğumdan daha değişik görünmek istemem.
RAZİYE NİNE – Ne iyi söyledin ağam. “ Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün ” görün demişler. Çağa ayak uydurayım derken, çağdan uzak kalmayalım.
AĞA- Gelen misafirlere karşı gösterişten uzak, sade bir görünüm sergileyeceğim. Çünkü resmiyeti sevmiyorum. Sanıyorum gelen kişilerde pek resmi olacak değiller.
NEJLA – Sen yinede kıyafetini değiştir.
AĞA – Gelenleri resmi bir kıyafet ile karşılarsam bu iyi olmaz. Aynen protokolü andırır. Bu davranışımızla misafirlerimizi daha ilk günden sıkmış oluruz. Böylece tedirgin olmalarına da neden olabiliriz. İnsanlar buraya şehrin gerginliğinden, stresten, resmiyetten çıkarak geliyorlar. Ben de onları yeni bir sıkıntıya sokamam. ( Bahçenin içinde sağa sola gidip gelmeye başlar.) Şerife, misafirlerin yatacağı yerleri de hazırladın mı?
ŞERİFE – Emrettiğin gibi hazırladım.
RAZİYE NİNE – Ağam, fazla titizlenme. Bu gelen misafirleri kızımızın sayesinde gıyaben tanıyoruz. Daha ilk defa karşılaşacağız. Kızımızın öğretmeni, onun eşi ve çocukları geliyorlar.
AĞA – Evet. Kızımızın öğretmeni ve ailesi. Ancak, bu gelenler her şeyden önce birer insan. İnsana gereken değeri verirsen, insan olarak değer kazanır. Bunlar da birer insan olduğuna göre, bunlara da insanca değer vermemiz gereklidir.
NEJLA – Ben değer vermeyelim demedim ki?
7

AĞA – Yinede dikkat etmemiz gerekiyor.
RAZİYE NİNE – Gelen insanlar mürekkep yalamış kişiler. Onların nasıl davranacağını tahmin etmemize gerek.
AĞA – Misafir her zaman misafirdir.
RAZİYE NİNE – Dikkat etmemiz gerekli.
AĞA – Dur, hele sözümü kesme.
RAZİYE NİNE – Buyur ağam.
AĞA – Misafir, ister tanıdık olsun isterse tanımayalım. Benim için hepside bir insandır. Gelen misafir bir beklenti içerisinde olabilir. Bu nedenle misafir mutlaka beklediğini, umduğunu bulmalıdır.
NEJLA – Haklısın.
AĞA – Misafir eğer umduğunu bulamaz, beklentilerini göremezse, o zaman kişiler arasına soğukluk girer. Ben böyle bir durumu yaşamak istemiyorum.
RAZİYE NİNE – Çok doğru söyledin ağam.
AĞA – Sende beni noter gibi onaylayıp durmasana!

(Işıklar söner)
S A H N E 2

( Işıklar yandığında sahneye sadece öğretmen Cemal ve ailesi girerler.)
BABA – ( Elindeki kağıda bakarak.) Verilen adres ve tarife göre ev burası olmalı.
ANNE – Telefonda evin adresini ve tarifini tam olarak almış mıydın?
BABA – Evet. Anlaşılamayacak bir nokta yok. Ev burası olmalı. (Seslenir) Kimse yok mu? Şerafettin Bey. Bakar mısınız?
ANNE – Burası değil galiba.
AĞA – ( Sahneye girer.) Buyurun, bir şey mi istemiştiniz?
BABA – Biz bir adres arıyoruz.
AĞA – Yardımcı olayım efendim.
BABA – Şerafettin YİĞİTER’in evini arıyoruz.
AĞA – Efendim adres burası. Ben Şerafettin. Buyurunuz.
BABA – Ben öğretmen Cemal.
AĞA – ( Misafirleri bahçeye alır.) Hocam hoş geldiniz. Buyurun yenge, buyurun çocuklar, teyzeciğim buyurun. Öyle dışarıda kalmayın.
ANNE – hoş bulduk Şerafettin Bey.
BABA – Ailem . ( Ailesini birer birer tanıştırır.)
AĞA – Memnun oldum efendim.
ANNEANNE – Ben de memnun oldum efendim. Nasılsınız?
AĞA – Sağ olun efendim. Sağlığınıza duacıyız.( Küçük kızlara yönelir.) Nasılsınız hanım kızlarım?
TUĞÇE- Sağ olun efendim.
TULYA – Memnun oldum efendim.
AĞA – Şanslısınız. Çünkü sizin yaşınızda bir kızımız var. Onun-la gezer, eğlenir Akçay’ı tanırsınız.
AĞA – Hocam. Yorgunsunuzdur. İsterseniz odalarınızı bir görün, eşyalarınız koyun, sonra bol bol oturur sohbet ederiz.
BABA – Nasıl uygun görürseniz.
TUĞÇE- TULYA – ( Hep birlikte ) memnun olduk.
AĞA – ( İçeriye seslenir. ) Şerife! Misafirlerimiz geldi. Misafir-lerimizi odalarına götürelim. Gidip odalarına yerleşsinler. Biraz dinlenince buraya gelirler.
ŞERİFE – ( Sahneye girer) Hoş geldiniz. Buyurun, sizi kalaca-ğınız yere götüreyim
RAZİYE NİNE- ( Sahneye girer.) Hoş geldiniz. Ağam, misa-firleri gidecekleri yere ben götürürüm. Benim yolumun üzeri. Şerife diğer hazırlıklara başlasın. Buyurun beraberce gidelim.
AĞA – Sen bilirsin. Hocam, biraz yorgunluk giderin, eşyalarını-zı yerleştirin. Daha sonra konuşmaya devam ederiz.
8

BABA – Yorgun değiliz. Ancak eşyalarımızı bırakırsak iyi olacak.
AĞA – Hocam. Yemeği bahçede mi, yoksa içeride mi yemek istersiniz?
BABA – Bizim için fark etmez. Sizlerin tercihine bırakmak isterim.
AĞA – Hele siz bir yerleşin, gerisi kolay.

( Baba, anne, çocuklar sahneyi terk ederler.)
ŞERİFE – Ağam ben hazırlıklara başlayayım.
AĞA – Yemeği bahçede yiyelim. Daha iyi olur.
ŞERİFE – Olur ağam.
AĞA – Ben de şu bahçeyi bir toparlayıp düzene sokayım. Masanın üzerini sileyim. Hazırlığımızı yapalım.
( Işıklar söner )

S A H N E 3
( Işıklar yanar )

AĞA – Hocam, kahveyi nasıl içersiniz?
BABA – Orta şekerli olursa memnun olurum.
AĞA – Yanında başka bir şey alır mısınız?
BABA – Maden suyu olursa iyi olur.
AĞA – Yenge hanım, siz kahveyi nasıl alırsınız?
ANNE – Ben kahve almayayım. Çayı da sevmem.
AĞA – Madensuyu, kola, gazoz, süt…
ANNE – Ben süt alayım.
AĞA – ( Anneanne’ye doğru) Efendim, siz ne almak ister-siniz.? (Çocuklara döner) Çocuklar, sizlere kola getirteyim mi?
ANNEANNE – Ben orta şekerli kahve alayım.
TUĞÇE / TULYA – ( Hep birlikte ) Kola içelim.
AĞA – ( Eşine döner) Hayatım sen çay alır mısın? ( Şerife’ye seslenir.) Kızım, bize gereğini yapıver.
ŞERİFE – Emredersin ağam. ( Sahneyi terk eder.)
BABA – Şerafettin Bey, Makbule kızımız evde yok mu?
AĞA – Sözlüsüyle gezmeye gittiler. Neredeyse gelirler. Sizin geleceğinizi biliyorlar.
BABA – Biraz erken olmuş.
AĞA – Önümüzdeki hafta nişan yapacağız. Bitişik komşumu-zun oğluyla nişanladık. Yüksek okulu okumak istemedi. Almanya’ya gidecek gelin olarak.
BABA – Yinede okuması daha iyi olurdu.
ANNE – Hayatım kızı burada bari rahat bırak. Artık o senin öğrencin değil.
AĞA – Ne demek efendim?
ANNE – Bırak kızı da gönlünce eğlensin.
BABA – Ben kıza bir şey yapmıyorum. Merak ettim, sormak, öğrenmek, sanırım suç değildir, ne dersiniz ağam?
AĞA – Ne demek efendim. Siz onlar için bunca zahmete katlanın, buraya gelince de sizi karşılamasın.
ANNE – Yine de karışma hakkı yok.
AĞA – Hocamın doğal olarak sormaya da, öğrenmeye de hakkı vardır. Onların hepsi de sizin kızlarınız değil miydi?
ANNE – Yine de burada kızı rahat bırakmalı.
NEJLA – Efendim, sizlerle sohbet etmek güzel olacaktı. Sizlerle sohbete devam etmek isterdim. Ancak benim gitmem gerekiyor. Daha önceden bir randevum vardı.
BABA – Önemli değil efendim. Bizim için bir sakınca yok. Daha sonra konuşuruz.
NEJLA – Şerafettin sizlerle beraber olacak.
ANNE – Siz rahat olun, biz sıkılmayız.
9
BABA – Bu sakinliğin değerlendirmesini yaparız. Siz rahat olun, nasılsa Ağa da burada olacağına göre bizleri merak etmeyin.
RAZİYE NİNE -( Nejla’ya doğru) Kızım sen merak etme. Ben buradayım. Ağa da burada olacak.Ben kızım( Anneyi gösterir ) ve annesiyle ilgilenirim.. Çocuklar da bizim kızla oturdular. Ne güzel anlaşıyorlar.
NEJLA – Şerafettin’ciğim, beni götürürü müsün?
AĞA – Hocam, ben hanımı götürüp hemen geleyim. ( Sahneye Makbule girer.) Bakın, kızımız da geldi. ( Ağa ile Nejla sahneyi terk ederler.)
BABA – Görüşmek üzere ağam.
MAKBULE – Hoş geldiniz hocam, nasılsınız?
BABA – hoş bulduk, Allah’a şükür iyiyim. Sen nasılsın?
MAKBULE – Kusura bakmayın, biraz geç kaldım.
BABA – Önemli değil. Sen eğlenmene bak.
MAKBULE – ( Öğretmeninin hanımına doğru gider ) Yenge hoş geldiniz. Nasılsınız ? ( Anneanne’ye ) Teyzeciğim, sizler nasılsınız? (Kucaklaşırlar) Çocuklar, sizler de hoş geldiniz. ( Çocuklarla da kucaklaşır.)
ANNE – Sağ ol kızım. Sen nasılsın?
MAKBULE – İyiyim yenge.
ANNEANNE – Nasılsın kızım.?
MAKBULE –İyiyim teyzeciğim. Sağ olun.
ŞERİFE – ( Sahneye girer) Hoş geldin kızım, geç kaldın.
MAKBULE – Nişanlımla nişan davetiyelerinin dağıtımını yapıyorduk. Ben eve döndüm. O şimdi yalnız başına dağıtılacak olanların dağıtımını yapıyor.
BABA – Makbule, bu iş biraz erken değil mi?
MAKBULE – erken oldu, fakat..
BABA – Hani okulda üniversiteyi okumayı düşünüyordun. Bakıyorum oğlanı bulunca hemen okuldan kirişi kırıyorsun.
MAKBULE – ( Biraz utangaç) Yanlış anlamayın öğretmenim. Ancak gelecek meselesi.
RAZİYE NİNE – Damat adayı Almanya’da çalışıyor. Bu neden-le bu evliliğe izin verdik. Yoksa izin vermezdik.
MAKBULE – Eğer bir terslik olmazsa Almanya’da okula devam edeceğim.
ANNE – Kızı rahat bırak, utandırma kızı.
BABA – Ne utandırması, ben okulda onlara okulu bitirince kocaya gidersiniz deyince bana ilk itiraz eden Makbule’ydi. Ama haklılığım da ortaya çıktı.
ANNE – Yinede onun kararı, sonunda olumlu veya olumsuz olacağına yinede o karar verecek.
BABA – Hiçbir zaman bir öğrencimin sonunda vermiş olduğu karardan dolayı üzülmesini istemem.
MAKBULE – Öğretmenim, Almanya’da mutlaka üniversiteye gideceğim. Buradaki görmüş olduğum dersleri, aldığım notları gösteren bir belgeyi alacağım. Çünkü Almanya’da bu bilgileri istiyorlarmış. Söz, yüksek okulu mutlaka okuyacağım.
ANNE – Burada bile kızı zorluyorsun.
RAZİYE NİNE – Zorlamıyor, yapılması gerekeni yapıyor. Keşke bizim zamanımızda da böyle bizi sıkıştıran öğretmenlerimiz olsaydı. Bunda utanılacak hiçbir şey yok.
BABA – Ben, öğrencilerin öğrenim çağında arkadaş edinmelerine, karşı cinslerle olan arkadaşlıklarına karşı değilim. Ancak her öğrencimin mutlaka bir yüksek okulu okumasını istiyorum. Hele hele kız öğrencilerimin mutlaka okumasını zorunlu buluyorum.
ANNE – Sonuçta karar yine gençlerin olacaktır. Biz karışa-mayız.
RAZİYE NİNE – Yine de sağ olun hocam. ( Şerife’ye döner) Çiğ köfte hazırlandı mı? Haydi getirin, zaman ilerledi, yoksa çiğ köfte bozulacak.
BABA – Yanında yayık ayranı olsun.
ANNE- Ağzının tadını biliyorsun.
BABA – Yapılan hazırlığın hakkını verelim.
TUĞÇE / TULYA – ( Çığlık atarlar.) Çiğ köftenin yanında kola alırım.

( Işıklar söner.)
10

S A H N E 4

( Işıklar yanar. Sahnede Ağa ve baba vardır.)
BABA – Şerafettin Bey, ağa ağa diyorlar. Hiç ağalık var mı?
AĞA – Biraz bulaştı hocam.
BABA -Bu ağalık büyük olduğun için mi, yoksa gerçekten bildiğimiz ağalardan mısınız?
AĞA – Hocam, benim ağalığım var. Eğer buna ağalık denirse.
BABA – Ağalığı merak ediyorum doğrusu.
AĞA – Ben emekli hakimim. Bu devlete uzun yıllar hizmet ettim. Yurdu karış karış dolaştım. Şimdi ise keyfi olarak avukatlık yapıyorum.
BABA – Biraz erken emekli olmuşsunuz sanırım.
AĞA – Hocam, ben altmış beş yaşındayım. Kalp krizi geçirince emekli oldum. Şimdi avukatlık yapıyorum. İhtiyaçtan değil, fobi olarak yapıyorum. Şimdi avukatlıktan da uzaklaştım sayılır. Şimdi burada dinleniyorum. Yaz kış burada kalıyorum.
BABA – Doğrusu güzel bir yerde kalıyorsunuz.
AĞA – Ara sıra Ankara’ya gidiyorum. Bazen de Adıyaman’a gidip geliyorum. Ben sağlığıma en uygun yer burası. Senede bir iki defa Adıyaman’a gidip orada ki işleri düzene sokuyorum. Ağalığıma gelince: Doğudaki yaşam ile ilgili bazı bilgiye sahipsindir sanırım.
BABA – Urfa’da görev yaptığımda bir şeyler duydum. Bazı gördüklerim de oldu.
AĞA – Benim evin büyük oğlu olmam nedeniyle ağalık bende. Zaten şu an iki kardeş kaldık, bir Raziye Nine ve ben.
BABA – Peki köy olayı.
AĞA – Büyük çocuk olmam nedeniyle babadan kalma; tarla, bahçe, bağ dışında bana bağlı olan, benim mülkiyetimde görülen on beş tane de köyüm var. Biraz büyük olmam, biraz da saygınlı nedeniyle ağa diyorlar. Nerede o eski ağalıklar.?
BABA – Yerleşmek için neden burayı seçtiniz?
AĞA – Havanın nem oranı, doğa güzellikleri, doğa şartlarının sağlığıma iyi gelmesi nedeniyle burasını seçtim. Bir tarafta deniz, diğer tarafta ise yeşillik, İnsanın ruhu dinleniyor burada. Buz gibi kaynak suları, temiz dağ havası, bol oksijen. Ayrıca burada en iyi kaplıcalar bulunuyor. Doğrusu sağlık için ne istersen var.
BABA – Önemli olanda temiz hava ve stresten uzak bir yaşam.
AĞA – Yazın burası çok kalabalık olur. Eş-dost ziyaretimize gelir. Yazın işler bitince eylül ayında da Adıyaman’dan misafirler gelir.On beş gün burada kalırlar.İki hizmetli ise evin işleri ile ilgilenirler.Sabah kahvaltısıyla kurulan bu masa , gece yarısına kadar hiç kalkmaz. Bu masada mutlaka yemek yiyen biri vardır.
BABA – Gelen giden çok olduğuna göre, giderlerde çok oluyordur. Bunları nasıl karşılıyorsunuz?
AĞA – Anladım hocam. İşte ağalığımız burada başlıyor. Benim erzakım çuvallarla gelir. Yaz başlangıcında; fasulye, nohut, pirinç, mercimek, un, bulgur, şeker ve benzeri yiyecekleri çuvallarla ambara koyarım. Peynir, reçeller, bal ise tenekeler halinde getirtirim. Amaç,gelen misafirleri rahat ettirmek.
BABA – Doğrusu çok ilginç.
AĞA – Neden hocam.?
BABA – Ağa olmak kolay değilmiş?
AĞA – Hocam, ekmek elden su gölden demedim. Babamdan gelecek demedim, devamlı çalıştım. Babamın varlığına da güvenmedim. Doğrusunu söylemek gerekirse çok yoruldum. Bugünkü halime ancak çok çalışarak geldim.
BABA – peki Adıyaman’dan destek geliyor mu?
AĞA – Buradaki masraflarımın çoğunu Adıyaman’dan yapılan katkılarla karşılı-yorum. Ağa olmak kolay değil…
BABA – Burada günlerinizi nasıl geçiriyorsunuz?
AĞA – Burada her gün üç kilometre yürüyorum. Yürümezsem rahatsız olurum. Sabah ve akşamları denize girerim, yüzmek sağlığıma iyi geliyor. Ancak hafta sonu denize girmiyorum. Çünkü burası Pazar günleri çok kalabalık oluyor. Bu nedenle Pazar günlerini dağdaki ormanlık alanda geçiriyorum.
11

BABA – Doğrusu imrenilecek bir ortam var.
AĞA – Bazı akşamlar arkadaşlarla buluşup okey, tavla, briç oynuyoruz. Benim hanım oyuna çok düşkündür. Hanım konken ve poker oynar. Çoğu zaman sabaha karşı eve geliyor. Ben onun kadar oyunu oynamıyorum. Sağlığıma dikkat ediyorum.
BABA – Tavla ve okey dışında diğer oyunları bilmiyorum.
AĞA – Boş zamanlarımda yürüyüş yorgunluğunu şiir yazarak kendimi dinlendiriyorum. Bir şiir kitabım yayınlandı. Yakında ikincisini yayınlayacağım.
BABA – Hayırlısı olsun. Ben de şiiri çok severim. Lise öğrenimimden bu yana şiir yazıyorum. Ayrıca öykü ve tiyatro oyunu da yazıyorum. Bu yazma işine ilk olarak kendimi eleştirmeyi düşünerek başladım. Henüz yazdıklarımı yayımlama imkanı bulamadım.
AĞA – Üzülmeyin hocam, Bir gün o da olur. Her şey zamanı gelince oluyor. Seninde yayınlayacak zamanın gelir. ( Saatine bakar.) Vakit ilerlemiş. İstersen yatalım artık.
BABA – Yatalım ki erken kalkalım. Biraz da denizde yüzelim.
AĞA – Çocuklar çok yorulmuş ki sesleri hiç çıkmadı. Burada istediğiniz gibi davrana bilirsiniz. Rahat edin, çekinmeyin. Sabahları, bizi kalksınlar da beraber kahvaltı yapalım diye beklemeyin. Ben sabahları kahvaltı yapmıyorum. Ben sabahları bir dilim kavun veya karpuz yanında biraz beyaz peynir oluyor.
BABA – Doğrusu yazın yenilecek en iyi yiyeceklerde bunlar.
AĞA – Benim için sofrada kavun olsun yeter. Ben yazın misafirler için römorklarla kavun ve karpuz alırım.
BABA – Kavun, karpuz yanında domates ve acı biber de iyi oluyor.
AĞA – Artık yatalım. Nasıl olsa bir hafta burada kalacaksınız. Daha çok konuşacak ve sohbet edecek zamanımız olacak.
BABA – Şerafettin bey, ben burada bir hafta kalamayacağım. Çocuklar burada kalacaklar. Ben görevime dönmek zorundayım. Şu an yaz okulunda görevliyim. Bu görev nedeniyle izin de alamıyoruz. Ancak hafta sonu böyle gidip gelme durumu oluyor.
AĞA – Sahi daha önce söylemiştin, ben unuttum. Biz yine de yatalım.
BABA – Fena olmaz hani, hayırlı geceler. ( Ayağa kalkar.)
AĞA – Hayırlı geceler. (Ayağa kalkar )
( Işıklar söner)

S A H N E 5

( Işıklar yanar )

RAZİYE NİNE – Hadi kızım, Allah kavuştursun.
ANNE – Sağ ol teyzeciğim, Allah razı olsun.
RAZİYE NİNE – Haydi kahvaltımızı yapalım.
ANNE – Benim canım pek istemiyor.
RAZİYE NİNE – Sen yine de bir şeyler yemeye çalış. Hani çocuklar nerede?
ANNE – Onlar biraz sonra gelecekler. Biz kahvaltıdan önce denize girmek istiyoruz. Deniz dönüşü kahvaltımızı yaparız.
(Sahneye çocuklar, anneanne ve evin küçük kızı girer.)
TUĞÇE – Günaydın. Anne haydi denize gidelim.
RAZİYE NİNE – Kızım, aç karına denize gidilmez. Kahvaltınızı yapın, denize öyle gidin. Sonra güneş altında fenalaşırsınız.
ŞERİFE – Herkese günaydın. Nasıl rahat ettiniz mi?
ANNE – Çok rahat bir gece geçirdik.
ŞERİFE – Sabah kahvaltısı hazır. Haydi kahvaltınızı yapın.
ANNE – Canımız kahvaltı istemiyor, ilk önce denize gidelim, daha sonra yaparız.
ANNEANNE – Kızım insanlar bunca hazırlık yapmışlar. Kahvaltımızı yapalım, denize öyle gideriz. Deniz yerinden kaç mı yor ya?
TUĞÇE – Anneciğim, kahvaltımızı yaptıktan sonra denize gidelim.
12

TULYA – Kahvaltı yapalım.
RAZİYE NİNE – Haydi bırakın şu denizi, kahvaltıya buyurun.
TULYA – Kahvaltıda ne var?
ANNE – Haydi çocuklar. Kahvaltımızı yapalım, daha sonra denize gidelim.
ANNEANNE – Kahvaltı için hazırlanmış insanlar, yemezsek ayıp olur.
ŞERİFE – Kahvaltıda; peynir, reçel, zeytin, salam, sosis, tavuk budu, kavun karpuz var. Çay, süt ve ıhlamur var. Kim hangisinden istiyorsa söylesinler.
RAZİYE NİNE – Bu sabah Şerife sizin için özel bir hazırlık yaptı. Kahvaltınızı kuvvetli yapın. Denizden sonra biraz çevrede dolaşın. Bugün Akçay’ın pazarı. Buranın da pazarını görürsünüz. Hem sizin için değişiklik olmuş olur.
ANNE – Çok iyi olur. Pazarda el işleri, oya bölümü hoşuma gider.
RAZİYE NİNE – Hadi, fazla konuştuk, şu kahvaltımızı yapalım.
ANNE – Haydi çocuklar, kahvaltıya.
( Işıklar söner.)

S A H N E 6

( Işıklar yanar)
AĞA – Hava kararmaya başladı, bizim misafirler ortada yok. Nerede kaldı bunlar?
RAZİYE NİNE – Meraklanma ağam. Denizden sonra pazara uğrayacaklardı. Her halde pazara takıldılar.
AĞA – Şerife, kızım, hazırlıklara başlayın. Misafirler neredeyse gelirler. Deniz ve Pazar onları yormuş olabilir.
ŞERİFE –( Sahne dışından seslenir.) hazırlıklar tamam ağam. Biraz sonra masayı hazırlarım. Merak etmeyin, her şey hazır.
RAZİYE NİNE – Acele ettirme ağam. Biraz geç yiyiverelim. Sen zaten akşam yemeği yemiyorsun. Acele etmeye gerek var mı ?
AĞA – Bu yaştan sonra sağlığıma dikkat etmeliyim bacı. Kavun, karpuz, peynir benim için en güzel akşam yemeğidir. Bir römork kavun ile karpuza boşuna mı para verdik?
RAZİYE NİNE – Boşuna değil ama, fazla perhize de gerek yok.Hem can boğaz-dan girer, yine boğazdan çıkar.
AĞA – Bacı , biz camız mıyız ki, ha bire tıkınacağız.? Nefsimizi terbiye etmeliyiz. Nefsimizi terbiye etmezsek kontrolü elden kaçırırız.
RAZİYE NİNE – ( Yola doğru bakar ) Misafirler göründü.Şerife… Misafirler geliyor. Kızım, masayı hazırlayıver.
AĞA – Artık yemek vakti. Ben de yiyeceğimi hazırlayıvereyim.
RAZİYE NİNE – Şerife, kızım, misafirlerin ellerinde torbalar var. Yükleri ağır galiba. Zor taşıyorlar, onlara yardıma gider misin?
AĞA – Allah, Allah… Ellerindeki ne acaba?
ŞERİFE – ( Dışarıdan seslenir) Yardıma gidiyorum ana kız, hemen gidiyorum. Yettim çocuklar.
RAZİYE NİNE – Fazla meraklanma ağam, biraz sonra nasıl olsa göreceğiz.
AĞA – Bende yardıma gideyim. Yükleri biraz ağır gibi. ( Sahneden çıkar.)
RAZİYE NİNE – ( Kendi kendine söylenir ) Meraktan yardım edeyim demiyor da, zor taşıyorlar, acıdım diye yardım edecekmiş. Yok efendim, nezaket kuralları gereği yardım edeyimmiş. Sen onu benim külahıma söyle. Meraktan çatladım da o yüzden yardım edeyim demiyor da, yardıma gidiyorum diyor. Meraktan yerinde duramadı.
( Anne, anneanne, çocuklar ve Ağa sahneye girerler.)
AĞA – Bu torbalarda ne var böyle.? Bayağı da ağırmış.
ANNE – Kavun, karpuz, topan patlıcan, domates…
13
AĞA – Ne demek efendim?
ANNE – Adettir.
AĞA – Nasıl olur?
ANNE – Bizim yörede adettir. Misafir olduğun eve elin boş gidilmez. Pazarda gördüklerimizden getirdik.
AĞA – ( Birden hiddetlenir) Ne demek efendim? Bugüne bugün ben bir ağayım! Koskocaman Köy Ağasıyım. ( Sahne içerisinde dolaşmaya başlar.)
ANNE – Bizim yörede adettir ağam, elimiz boş gelmeyiz.
AĞA – Bu yiyecekleri kabul edemem.
ANNE – Ağalığınıza bir şey demiyorum. Sadece adettendir diye bu yiyecekleri getirdim. Hem siz kavunu çok seviyorsunuz diye kavun da aldık. Ben de kavunu çok severim.
AĞA – ( Sinirli bir durumda ) Haşa…! Bir ağanın evine kavun getirmek.! Ağanın evine yiyecek getirmek ha..! Hemde kocca bir ağanın evine..! Bu beni küçük düşürmektir.
ANNE – Ağam, sizi küçük düşürmek niyetim yok.Böyle bir amacım da olamaz. Adet olduğu üzere getirdim.
AĞA – Hayır ! Bu kavunlar , bu yiyecekler, bu eve giremezler! Benim evimde bir römork kavun, karpuz var. Sen kavun, karpuz istiyorsan istediğin kadar ye ! Sana niye kavun karpuz yedin diyen mi var?
ANNE – Öyle bir şey demediniz?
AĞA – Sizin önünüzden yemeği esirgeyen mi var? Ben sağ olduğum sürece ağanın evine misafirin yiyecek getirmesi söz konusu olamaz!
TUĞÇE – Ağam, bunları beraber yiyelim diye getirdik.
AĞA – Benim evime, misafir yiyecek getiremez. Ev halkımın önünde beni küçük düşüremezsiniz? Beni sülalemin önünde küçük düşürmeyin. Buna izin veremem.
ANNE – Bizim önümüzden yemeği esirgemiyorsunuz ama, benim getirdiğim kavun karpuzun size ne zararı Var? Sizi zehirleyeceğimden mi korkuyorsunuz?
AĞA – Fesuphanallah.. Bak şu kadına ya rabbim!
ANNE – İşinize gelmeyince duaya başlıyorsunuz.
AĞA – Ben bir ağayım. Benim memlekette benim için sonra ne derler bilir misin?
ANNE – Ne diyecekleri beni ilgilendirme. Beni ilgilendiren sizin birazcık olsun adetlerinizden uzaklaşarak insan ilişkilerini anlamanız.
TUĞÇE – Şerafettin amca.
AĞA – Buyur kızım.
TUĞÇE – Şerafettin amca, annem bu kavunların kokusun dayanamadı. Sizin de sevdiğinizi bildiği için aldı. Bunda ne var ki?
AĞA – Ben onu bunu bilmem. Bu kavunlar bu eve giremez. Ben bir ağayım. Memlekette “ Koskocaman ağa, misafirinin getirmiş olduğu kavunu, karpuzu yemiş. Bizim ağamız bu kadar düştü mü” derler. Ben bunu dedirtmem.
RAZİYE NİNE – Ağam kimse öyle bir şey demez.
AĞA – Bacı, bacı… sen benim işime karışma.
RAZİYE NİNE – Bak insanlar bunları getirmişler.
AĞA – Bacı sen sus. Birde sen beni rezil etme.
RAZİYE NİNE – Ne gibi?
AĞA – Bak hala konuşuyor. Sana sus dedim.
ANNE – Kardeşinizden öfkenizi çıkarmak için uğraşmayın. Ben bu kavunları buraya ağız tadıyla yiyelim diye getirdim.
AĞA – Ben onu bunu bilmem. Kesinlikle bu yiyecekler bu eve giremez. Alın götürün bunları. Çöpe mi yoksa denize mi atarsınız bilmem. Ancak bu evden dışarıya çıkarın bu yiyecekleri gözlerim görmesin.
ANNE – Yo.. o kadar da değil. Siz sağ iken bu kavunlar buraya girecek.
AĞA – Giremez.!
ANNE – Girecek.siz ağa olabilirsiniz. Zengin de olabilirsiniz.Sizin bir ağalık gururunuz da olabilir.! Ama insanlık gururunuza ne oldu?
AĞA – Ne demek istiyorsun?
ANNE – Her insanın bir gururu vardır. Ben de bir insanım. Benim de bir gururum var. Bu yiyecekleri de benim memleketimde adet olduğu için getirdim. Hiç bir art niyette yok. Sen bilirsin.
14

AĞA – Tabi ki ben bileceğim. Ben sizi küçük düşürmüyorum. Ama siz beni küçük düşürmek için uğraşıyorsunuz.
ANNE – Siz hala beni anlamak istemiyorsunuz. Size özel bir düşmanlığım da yok.
RAZİYE NİNE – Haydi uzatmayın artık. Bu dalaşa bir son verin.
AĞA – Ben sana sus demedim mi?
ANNE – Kimseyi tehdit edemez siniz?
AĞA – Bu yiyecekler derhal dışarıya çıkarılsın.
RAZİYE NİNE – Ağa ! Ağam, işi fazla uzatma artık. Bak, kız sen kavunu seviyorsun diye getirmiş. Ağız tadıyla yiyelim. Bunda hiçbir kötülük yok.
AĞA – Sen karışma Raziye nine! Ağan konuşurken sana laf düşmez , bunu iyi bilirsin. Bir de seninle uğraşmayayım.
RAZİYE NİNE – Neden konuşmayacakmışım?
AĞA – Fazla konuşma. Onlar benim misafirim.
ANNE – Herkes düşüncesini söyleme hakkına sahiptir. Kimse kimseyi düşüncesinden dolayı susturamaz.
AĞA – Ben kimsenin özgürlüğünü elinden almıyorum. Konuşma hakkınız kısıtlamaya kalksam, sizler böyle benim karşımda konuşamazdınız. Ben sadece bu yiyecekleri evimde istemiyorum.
ANNE – Ben de diyorum ki, bu kavunlar, bu yiyecekler sen de ben de sağ oldukça bu eve girecek ve bu evde bunları yiyeceğiz.
AĞA – Ben burada kalıp kavga yapmaktansa yürüyüşe çıkmak daha iyi. Ben yürüyüşe çıkıyorum. Döndüğümde bunlar görmek istemiyorum.
ANNE – Madem ki siz bu kavun ve yiyecekleri burada istemiyorsunuz…
AĞA – Evet..
ANNE – Benim getirdiğim yiyeceği istemeyen bir ağanın evinde bende kalamam.
AĞA – Ne demek istiyorsunuz?
ANNE – Bunda anlamayacak ne var? Ben de çocuklarımla beraber evi terk ediyorum. Haydi çocuklar, hemen toparlanalım.
AĞA – Sakın ha ! Sizler bana emanetsiniz. Hocamın bir emanetisiniz. Ben, sizin, buradan bu akşam ayrılmasına izin veremem. Ne sokakta ne de otelde kalmanıza asla izin veremem. Benim şanıma, şerefime, ağalığıma aykırı bir davranış olur.
ANNE – Bunu daha önce düşünseydiniz.
AĞA – sakın ha.!
ANNE – Bu durumların ne şanla , ne de şerefle hiç alakası yok.Siz bizim yiyeceklerimizi çöpe atarken şeref, şan , kişilik olmuyor, ortadan kalkıyor da , ortada bulunmuyor da , biz evi terk etmeye kalkınca mı şeref aklınıza geliyor.?
AĞA – Bir birimize bağırmış olabiliriz. Bir birimizi kırmış olabiliriz. Ancak sizlerin bu akşam bu evden dışarıda kalmanıza izin veremem. Ancak isterseniz yarın gidebilirsiniz. Eğer hala gitmek isterseniz.
ANNE – Bu akşam burada sizin zoraki misafiriniz olabiliriz. Ancak yarın biz İzmir’e döneceğiz.
AĞA – Bence de en uygun olanı bu.
ANNE – Biz bu akşam hem burada kalacağız hem de getirmiş olduğumuz yiyecekler de burada kalacaklar.
AĞA – Bu işi fazla uzatmayalım.
ANNE – Hem buradayız, hem de bu yiyecekleri de bu evde yiyeceğiz. Çöpe atılacak ne param, ne de yiyeceğim var.
AĞA – Siz beni çıldırtmak mı istiyorsunuz be kadın?
ANNE – Hayır.
AĞA – Ben şimdi yürüyüşe çıkacağım. Sizlere iyi geceler.
ANNE – Size de iyi geceler. Gittiğiniz yollara dikkat edin
AĞA – Hayrola.
ANNE – Sizin yollarınıza başkaları da girip kavun ikram etmesin!
AĞA – Fe süphanallah, beni delirtecek bu kadın Allah’ım. ( Sahneyi terk eder)
ANNE – Güle güle, iyi geceler.
15

RAZİYE NİNE – Kızım, kızım.. Sen Ağa’nın bu davranışına kızma., kulak bile asma olmaz mı?
TUĞÇE – Raziye nine, bu ne biçim ağa böyle?
ANNE – Bir insan bu kadar cahil olmaz.
RAZİYE NİNE – Cahillik değil yavrum.
ANNE – Sen yıllarca bu devlette hakimlik yap… Avukatlık yap… İnsanların haklarını savun…Sonra bu o kişi değilmiş gibi zırvala dur. Neymiş, ağa imiş. Ağanın evine misafir yiyecek mi getirir? RAZİYE NİNE –Kızım hele bir sakinleş. Şöyle kendine bir gel.
ANNE – Hal mi kaldı teyzeciğim.?
RAZİYE NİNE – Hele bize biraz meyve, içecek getirin de kendimize gelelim.
ANNE – Ben hiçbir şey istemiyorum.
RAZİYE NİNE – Hele bir oturalım. Sakinleşin.
ANNE – Oturalım bari. Başka bir çaremiz mi var?
RAZİYE NİNE – Oturun da size bazı şeyler anlatayım. Sen hiç merak etme o kavunları da, topan patlıcanları da bu evde yiyeceğiz. Yiyeceklerin hiç biri çöpe atılmayacak.
ANNE – Tabi ki yiyeceğiz. Ben onlara para verdim. O parayı çöpe atmak için kazanmıyoruz biz. Ben ağa mağa tanımam, hakkımı da kimseye yedirtmem. Yağma Hasan’ın böreği mi de bunları çöpe atacağım.
RAZİYE NİNE – Hele herkes bir otursun bakalım. Şu kavunları da getirin buraya. Şerife, kızım al şu kavunları ketse afiyetle yiyelim.
ŞERİFE – Hemen Raziye ana.
RAZİYE NİNE – Şerife, kavunları kestikten sonra patlıcanları da bir güzelce közle.
ŞERİFE – Emredersin Raziye ana.
ANNE – Şerife hepsini kes, ağaya hiçbir şey kalmasın.
TULYA – Kavunun yanında peynirde olsun.
ALİYE – Benim babam çok sinirlidir. Ancak ilk defa böyle kızgınlığını görüyorum.
TULYA – Ohoo. Sen benim babamı görsen, babamda bir ses var, sesi duyduğun an titrersin. Ağanın sesi onun yanında hiçbir şey değil.
ANNE – Bırakın şimdi babalarınızı anlatmayı. Bu akşam ne ağa, nede baba sözü duymak istemiyorum. Tüm erkeklerin canı cehenneme.
RAZİYE NİNE – Bak kızım.. Bu ağanın böyle yaptığına bakma. Böyle konuş-tuğuna da aldırma. Yine de çok iyi kalpli biridir.
ANNE – Beni çok kırdı Raziye nine. Onun iyi kalbini ben ne yapayım.
ANNEANNE – Onun iyiliği boynu altında kalsın. Yüzünü köpekler görsün. Baksana kızıma, tirtir titriyor. Böyle ağalık olmaz olsun.
RAZİYE NİNE – Kırdı kızım. Ben ağam ile ilgili bir şeyler anlatacağım. Hele şöyle bir çevrelenin etrafıma da iyice dinleyin.
ANNE – Buyur Raziye nine.
TUĞÇE – Anlat Raziye nine.
TULYA – Oooo.. Heyecanlı anlar başlıyor.
ANNE – Kızlarım dinler misiniz?
RAZİYE NİNE – Bu ağamız var ya kızım.! Adıyaman’dan bir misafir gelse, bu yiyecekleri o getirmiş olsa, o kişilere asla kızmaz.
ANNE – Nedenmiş o?
RAZİYE NİNE – Bizim oradan gelen misafirler, mutlaka yiyeceklerini de yanında getirirler. Zaten ağam onların sahibi değil mi?
ANNE – Ben onları bilmiyorum.
RAZİYE NİNE – Evet kızım. Ağam o köylülerin sahibidir. Kişiler sahibinin yanına gelirken, sahibine getirilmesi gerekenleri de getirirler. Onun sana kızmasının nedeni bu. Çünkü sen ağanın malı değilsin. Bizim orada köylülerin hepside ağanın malı gözü diye bakılır. Bu nesnenin insan olup olmaması önemli değildir.
TULYA – Anlat Raziye nine, heyecanlı olmaya başladı. Ağanın kirli çamaşırları bunlar. Oyalanacak bir konu bulduk.
TUĞÇE – Şımarma öyle, sululuk yapma.
RAZİYE NİNE – O sana söz geçiremeyeceği için kızdı. Yoksa niye kızsın.
ANNE – Bana kızmaya hakkı yok.
16
RAZİYE NİNE – Kızım siz ağanın misafiri siniz. Bizim oralarda ağanı evine gelen misafirler özel günler, düğün dışında hediye getiremez. Sizler ağanın köyünden olmadığınız için ağaya yabansınız. Yabandan gelenlerde ağanın misafiridir.
TULYA – Biz şimdi yaban mıyız?
ALİYE – Evet. Siz bize yabansınız.
TULYA – Desenize biz şimdi yabaniyiz.
ALİYE – Evet.
RAZİYE NİNE – Bizim oralarda ağanın evine yiyecek getirmek demek, onun ağalığı ile, ağalık şerefi ile alay etmek, onun onurunu kırmak demektir. Ağanın ırgatları önünde onu küçük düşürmek demektir.
ANNE – Vay anasını. Bak hele.
RAZİYE NİNE – Senin iyi niyetin bizim oralarda yoktur. Ağanın sana kızması bundandır. Ne sen onu, ne de o seni anlayabildin.
ANNE – Doğrusu bu kadarı da saçma..!
RAZİYE NİNE – Saçmalık değil kızım. Daha anlatacaklarım bitmedi.
ANNEANNE – Anlatsan ne olacak, insan olmadıktan, kişilere değer vermedikten sonra. Ben ağadan nefret ediyorum.
ANNE – Hele bir anlat bakalım.
RAZİYE NİNE – Köyden gelen kişiler buraya gelirken; fasulye, nohut, mercimek, şeker, bulgur, un çuvallarla gelir. Bal, reçel, tere yağ ise tenekelerle getirilir. Bir kısmı da buraya sadece para getirir. Buradaki harcamaların karşılanması için. Bu yiyecekler için ağanın cebinden bir kuruş çıkmaz. Çünkü bunların hepside ağanın malıdır.
TULYA – Anne benim babam neden ağa değil?
ANNE – Bırak şimdi babanın ağalığını.Ağa gördükte ne oldu.?
RAZİYE NİNE – Bu yiyeceklerin çoğu da ağanın tarlalarında üretilir.
ANNE – Vay canına , ağa bozuntusuna bak sen…Ne haltlar beceriyormuş , bize başka türlü ötüyor.!
RAZİYE NİNE – Ya kızım bunlar bizim kaderimiz.
ANNE – Anlaşıldı… ağa bize karşı başka, kendi köyünden gelenlere karşı başka davranıyor. İki yüzlü adam ne olacak.
RAZİYE NİNE – Kızım sen hiç “ Ağanın pohu üstüne poh yapılmaz ” diye bir şey duymadın mı?
TUĞÇE – Bir daha söylesene Raziye nine.
ANNE – bırakın tekrarı. Bu sözü ben filmlerde duyardım. Fakat bir gün böyle bir durumla karşılaşacağımı hiç aklıma getirmedim.
RAZİYE NİNE – Ne yapalım kızım. Bu bizim oraların kaderi. Bu güne kadar değişmedi, değişmesi de mümkün değil. Yıllardır bu konuda söylenen düzeltilecek asla gerçekleşmedi. Vaatler yerine getirilmedi, ağalık da kaldırılamadı.
ANNE – Doğrusu çok üzüldüm.
TULYA – Raziye nine!
RAZİYE NİNE – Buyur kızım.
TULYA – Köy ağalığı nasıl bir şey.?
RAZİYE NİNE – Ben sana şimdi ne kadar anlatırsam anlatayım hiç birin anlamayacaksın.
TULYA – Sen hele bir anlat.
TUĞÇE – Tabii.. Cahil kalmayalım. Bakarsınız bir gün de ben hanım ağa olurum.
TULYA – Gırgır geçilecek bir şey yok.
TUĞÇE – Bende merak ediyorum, anlat Raziye nine.

( Dışarıdan korna sesi gelir.)

RAZİYE NİNE – Ağa geldi. Bu konuyu kapatalım artık. Daha sonra anlatırım sizlere.
AĞA – ( Sahneye girer ) Hayırlı geceler. Maşallah, herkes ayakta.
ANNEANNE – İnsanda uyku mu bıraktın, yaptıklarınla?
17
AĞA – Efendim, geçmişe dönmeyelim. Küçük kızlarımız da uyumamışlar. Hayrola çocuklar. Bu saate kadar nasıl dayandınız?
TULYA – Benim uykum gelmedi.
TUĞÇE – Raziye ninenin masallarını dinledik.
AĞA – Raziye ninenizin masalları meşhurdur. Günlerce masal anlatsa kimsenin uykusu gelmez. Devamlı dinlemek ister.
RAZİYE NİNE – O kadar da değil ağam. Fazla atmayalım. Herkesin bildiği hikayeleri biraz değiştirip anlatıyorum.
AĞA – ( Anneye doğru.) Nasılsınız efendim?
ANNE – Beni çok kırdığınızı unutmadınız sanırım?
AĞA – Efendim o konulara tekrar dönmeyelim.
ANNE – neden dönmeyecek mişim?
AĞA – Efendim bir defa bir hata yaptık. Tekrarına gerek var mı?
ANNE – Aldığım kavun, topan patlıcan, kırmızı biberleri istemeyişinizi hâlâ unutamıyorum. Siz paranızın çarçur olmasını ister misiniz?
AĞA – Kesinlikle istemem.
ANNE – Benim harcadığım parayı neden çarçur etmek istediniz?
AĞA – Hayır efendim. Sadece bu konuda siz beni yanlış anladınız.
ANNE – Asıl siz beni yanlış anladınız.
TUĞÇE – Şerafettin amca, bizi sen yanlış anladın. Neden hala anlamak iste mi yorsun?
AĞA – Kızım bizim adetimizi Raziye nine anlatmıştır size. Ben misafirimin yiyecek getirmesini istemem. Tabi ki bu misafir benim sülalem dışında ise. Benim akrabalarım ve çalışanlarım benim yanıma gelince yiyecek getirmek zorundalar. Ancak bu akşam sen de ben de bir cahillik ettik. Yapılmaması gerekeni yaptık. Bir birimizi anlayıncaya kadar testi kırılmış oldu. Artık tamir etsek te kırılan yerler belli olacak.
ANNE – Bence de öyle oldu. Boşu boşuna bir birimizi kırdık. Ancak ben sizin ağalığınıza bir şey söylemedim. Zaten söylemeye hakkımda yok. Sizin kavunu, topan patlıcanı, kırmızı biber közlemesini sevdiğinizi duyunca birde ben de getireyim, ağız tadıyla yiyelim diye düşündüm. Kavunu mis gibi kokanına dayanamam.
AĞA – Ben de çok severim. Her gün onları yer, onların dışındakileri yemem. Ancak yine de misafirimin benim evime yiyecek getirmesi benim onurumu kırar. Bir daha yapmazsanız sevinirim.
ANNE – Sanırım biraz bu konuda geç kaldık.
AĞA – Yenge, bu konuyu fazla uzatmayalım. Gerekirse yarın burada kalıp kalmayacağınızı tekrar konuşuruz.
ANNE – Gerçeklerin ortaya çıkmasını önlemek için çok iyi kaçmasını biliyorsunuz.
TULYA – Haydi Şerafettin amca kıvırtmayalım.
AĞA – Kızım sen bile yanlış anlamışsın.
ANNE – Bunda yanlış anlaşılacak bir durum yok.
AĞA – Geç oldu. Şimdi yatalım. Yarın gerekirse kaldığımız yerden devam ederiz.
ANNE – Hayırlı geceler dilerim.
AĞA – Hayırlı geceler efendim. Yarın görüşürüz. ( Sahneyi terk eder)
TULYA – Vay be, ağa nasılda kıvırtıyor ama.
RAZİYE NİNE – Kızlar. Bizler de yatalım artık. Çok geç oldu. Haydi hepinize hayırlı geceler.
ANNE – Hayırlı geceler Raziye nine. Haydi çocuklarım, bizlerde yatalım.

( Hep birlikte iyi geceler temennileri yapılır. Işıklar söner)
S A H N E 7
( Işıklar yanar. Sabah olmuş, gün ışımıştır. )

ANNE – Haydi kızlarım. Biraz acele edelim. İlk önce denize girelim, daha sonra kahvaltımızı yaparız.
18
TUĞÇE – Ben hazırım.
TULYA. Ben de hazırım. Ne yani ben hazır olamaz mıyım?
ANNE – Çeneyi bırakında biran önce denize gidelim. Vakit kaybetmeyelim.
ANNEANNE – Daha erken değil mi? Buranın denizi buz gibi. Biraz daha uyuyalım.
ANNE – Bırak şimdi erken demeyi. Bugün denize girelim.Akşama da İzmir’e döneceğiz.
ANNEANNE – Bu akşam mı gideceğiz.?
TUĞÇE – Anne birkaç gün daha kalalım, ne olur?
TULYA – Evet anne. Birkaç gün daha kalalım ne olur?
ANNE – Kalmasına kalalım da benim canım kalmak istemiyor. Biz bugün İzmir’e dönelim. Bakarsınız birkaç gün de Ürkmez’de , İsmail Bey’lerin yazlığına kalırız.
TUĞÇE – Ağa ile tartıştık diye gitmek zorunda mıyız?
TULYA – Ağa ile tartışmak zorunda mıydın?
ANNE – Bırakın ağa ile tartışmayı şimdi. Denize gitmek için acele edelim.
TULYA – Anne Ürkmez de yazlığımız yok ki?
ANNE – Babanızın söylediğine göre Ürkmez’de İsmail Bey’lerin yazlığında da birkaç gün kalacakmışız. Bu nedenle biraz acele edelim.
TULYA – Aslan babacığım, hep bizleri düşünür.
ANNE – Haydi hazırlanın da denize gidelim artık.
AĞA – ( Sahneye girer.) Günaydın., nasılsınız bakalım?
ANNEANNE – Nasıl olalım. Bizleri çok kırdın. Senin gibi bir ağadan, kültürlü birinde beklemiyordum. Bütün gece uyuyamadım. Çoluk çocuk hepimiz kırdın geçirdin.
TULYA – Az daha hastahaneye gidecektik.
AĞA – Hayrola, bir rahatsızlık mı oldu?
ANNE – Öyle bir durum yok.
TULYA – Az önce anneannem söyledi ya, ağanın bizi kırıp geçirdiğini!
ANNE – Kızım dalga geçme bakayım.
AĞA – Ben size kırgın değilim. Sizleri kırdıysam, bana kırgınsanız barışalım. Küs durmak insanlara yakışmaz.
ANNE – Ben çok kırgınım. Küs durmak başka, kırgın olmak başkadır. Sizin gibi kültürlü bir insanın, böyle gelenek ve göreneklere bağlı, sabit fikirli olarak hareket etmesine bir türlü akıl erdiremiyorum.
AĞA – Ben sabit fikirli falan değilim, sizlere öyle gelmiş.
TUĞÇE – Şerafettin amca, biz bugün İzmir’e gideceğiz.
AĞA – Daha birkaç gün kalmanızı bekliyorum. Biraz tartışma oldu diye gitmenize gerek yok.
ANNE – Benim yiyelim diye getirdiğim kavun,patlıcan, biberlerin atıldığı bir evde benim de kalmam söz konusu olamaz her halde.?
AĞA – Hele siz denize bir gidin. Dönüşünüzde oturur konuşuruz. Burada birkaç gün daha misafirim olursanız sevinirim.
ANNE – Ben hiç düşünmüyorum. Akşam İzmir’e döneceğiz. Yinede bizler için yapmış olduğunuz her şey için teşekkür ederim. Eşim adına, çocuklar adına bizleri ağırladığınız için teşekkür ederim. Allah razı olsun, bizleri rahat ettirdiniz. Şu kavun, biber, patlıcan olayı olmamış olsaydı çok iyi olacaktı.
RAZİYE NİNE – ( Sahneye girer ) Herkese günaydın. Denize mi gidiyorsunuz?
ANNE – Evet. Bugün denize erkenden girelim dedik.
RAZİYE NİNE – Kahvaltıyı yaptıktan sonra denize gitseydiniz daha iyi olurdu. Haydi ilk önce kahvaltı yapalım.
ANNE – Bizim yiyecek yönüyle bir sorunumuz yok. Bizim amacımız; kısa günde, kısa zamanda denizden ve güneşten, temiz havadan daha fazla yararlanmayı istiyoruz. Yiyecek bizim için ikinci planda kalıyor.
AĞA – Ben yürüyüşe çıkıyorum. Sizleri de deniz kıyısına bırakayım.
ANNE – Haydi hep beraber gidelim.
ANNEANNE – ( Ağaya doğru) Biz denizin yolunu biliyoruz. Sen istersen yalnız gidebilirsin. Bizi beklemene gerek yok.
AĞA – Efendim, artık bir birimizi kırmayalım. Barışalım artık. Olmaz mı?
19
ANNE –Evet Ağam. Hep beraber çıkalım. Hem biraz beraber yürümüş oluruz, hem de yürüyüşün sonunda biz denize girmiş oluruz.
TULYA – Haydi gidelim .
TUĞÇE – Anneciğim, burada birkaç gün daha kalamaz mıyız?
TULYA – İzmir’e gitmeyelim, ne olur burada kalalım anneciğim?
ANNE – Peki. Hele bir denize gidelim. Denizden dönüşte oturur tekrar kalıp kalmayacağımıza karar veririz. Şimdi denizi fazla bekletmeyelim. Herkes denizde yüzerken biz burada zamanı boşa harcıyoruz.
TULYA – Oley… denize bir iki …
ALİYE – Bende Tuğçe’ lerle denize gidiyorum.
RAZİYE NİNE – Olur kızım.

( Işıklar Söner. Sahne boşalır. )

S A H N E 8
( Işıklar yanar )
RAZİYE NİNE – Şerife, kızım Şerife! Neredesin yavrum?
ŞERİFE – (Sahneye girer) Yettim koca ana, buyur.
RAZİYE NİNE – Bak kızım, misafirlerimiz biraz sonra gelirler. Haydi kahvaltı sofrasını hazırlayalım. Misafirler için patlıcan ezmesi, kırmızı biber kızartması yap. Kavun ve karpuz da kesiver.
ŞERİFE – Tamam Raziye nine. Ben bugün misafirlerimize sürpriz yapacağım.
RAZİYE NİNE – Ne sürprizi? Bugün akşamüzeri İzmir’e gidecekler.
ŞERİFE – Ben onlar için çiğ köfte yapacağım. İzmir’e gitmeden önce yereler.
RAZİYE NİNE – Aferin kız. Kasaba birini gönderelim. Makbule burada mı?
ŞERİFE – Evet nine. ( Makbule’ye seslenir.) Makbule, kızım, bakar mısın?
MAKBULE – ( Sahneye girer.) Buyur anneciğim.
RAZİYE NİNE – Makbule, kasaba git. Misafirimiz var, bana iki kilo çiğ köftelik et veriri misin diyeceksin. Ayrıca çiğ köfteliğin baharatlarını da almadan gelme.
MAKBULE – Peki koca ana. Başka getirilmesi gereken var mı?
RAZİYE NİNE – Bir tepsi taze yoğurt ta al, bol bol ayran yapalım.
ŞERİFE – Haydi kızım , fazla oyalanmadan gidip geliver.
MAKBULE – Tamam, hemen gidiyorum. (Sahneyi terk eder)
RAZİYE NİNE – Sende diğer hazırlanması gerekenleri hazırlayıver bu arada.
ŞERİFE – Söylediklerinin hepsini daha önce hazırladım. Şimdi onların gelmesini bekleyeceğiz.
RAZİYE NİNE – Aferin kız. Yalnız biraz acele et. ( Yol tarafına doğru bakar) Bak misafirlerimiz göründüler. Ağır ağır geliyorlar.
ŞERİFE – Peki koca ana. ( Sahneyi terk eder.) ( Sahneye ; anne , anneanne, Tulya, Tuağçe, Aliye girerler. Çocuklar ve anne çok üzgündürler. Hareket edecek dermanları kalmamış, moralleri bozuk bir durumdadırlar.)
RAZİYE NİNE – Hoş geldiniz. (Şaşırmış bir durumda.) Kahvaltıyı hazırlatayım mı ?
ANNE – Biraz bekleyelim Raziye nine.
RAZİYE NİNE – İsterseniz duşunuzu alıp gelin, karşılıklı olarak bir kahvaltı yapalım, ne dersiniz?
ANNE – Sağ ol Raziye nine. Bizim canımız hiçbir şey istemiyor. Çocukların moralleri çok bozuldu.
RAZİYE NİNE – Hayrola kızım, ne oldu?
TUĞÇE – Raziye nine ben çok korktum. Hele o kızı gördükten sonra ( Ağlamaklı bir durumda) artık denize bile girmek istemiyorum.
TULYA – Ne olur buradan gidelim.
RAZİYE NİNE – Ne oldu çocuklar, anlatsanız ya ?
ANNE – Denizde gözümüzün önünde bir kız çocuğu boğuldu.
20

RAZİYE NİNE – Allah rahmet eylesin. Nasıl oldu?
ANNE – Deniz motorunun çektiği su atından düştü.
RAZİYE NİNE – Peki yardım eden olmadı mı?
ANNE – Düştüğünü geç fark ettiler. Kişiler yardımına koşuncaya kadar gözümüzün önünde boğuldu. Kimse yetişemedi.
RAZİYE NİNE – Vah yavrum vah.
TULYA – Niye kurtarmadılar ki ?
RAZİYE NİNE – Siz ne düşünürseniz düşünün ama ne yazık ki her sene bu denizde bu tür kazlarla beş altı kişi ölüp gidiyor.
ANNE – Peki, bunu için bir önlem almıyorlar mı?
RAZİYE NİNE – Bunun önüne geçmek mümkün değil. Her sene deniz keyfi böyle Azrail ile yok oluyor. Nice genç kızlar toprağa veriliyor. Aileler boynu bükük geri dönüyorlar.
ANNE – Aileler çocuklarının önlem alınmamış olan bu deniz atına binmesine nasıl izin veriyorlar?
RAZİYE NİNEN – Binerler kızım.
ANNE – Haydi izin aldınız, bindiniz. Yüzme bilmeyenlerin böyle bir deniz atına binmelerine nasıl izin veriyorlar.?
RAZİYE NİNE – Gösteriş yavrum, gösteriş. Gösteriş budalalığı. Hani sonradan görme derler ya,işte böylelerine deniyor. Kişiler sonradan görme olunca sonuçları da böyle oluyor. Ama hiç kimsede bu olaylardan ders almıyorlar.
ANNE – Her şey gözümüzün önünde bir anda oldu. Göz göre göre gitti fidanım kız. Hem de hiçbir şey yapamamak, aciz kalmak ne kadar zormuş. Neden? Neden böyle bir olay oldu?…
TULYA – Anneciğim, ne yapacağız?
RAZİYE NİNE – Siz hele bir duşunuzu alıp gelin. Gelin de hem sakinleşirsiniz, hem kahvaltımızı yapmış oluruz.
ANNE – İnanın canı hiçbir şey istemiyor. Biz yavaş yavaş toplanalım. Akşama da İzmir’e gideriz artık.
RAZİYE NİNE – Hani burada bir hafta daha kalmaya karar vermiştiniz.?
ANNE – Böyle bir olaydan sonra çok zor. Ne benim, ne de çocukların burada denize giresi gelmez artık.
ALİYE – Teyzeciğim, giymeseniz, bir hafta daha kalsanız? Ben Tulya ile Tuğçe’ye çok alıştım. Olmaz mı?
TULYA – Aliye, ben de sana çok alıştım ama bu olay olmamış olsaydı keşke…
TUĞÇE – Ben burada kalamam. Anneciğim, bugün İzmir’e gidelim.
ANNE – Akşama gideriz kızlarım. Ne yapalım, nasip bu kadarmış burada.
RAZİYE NİNE – Sizlere geçmiş olsu ölene de Allah rahmet eylesin. Fakat ne olursa olsun hayat devam ediyor. Ölenle ölünmüyor. Biz kahvaltımızı yapalım.
ANNE – Zor olacak ama, bir şeyler atıştıralım.
ANNEANNE – Fazla oyalanmayalım, daha hazırlık yapacağız.
ANNE – Sende şimdi acele etme. Birde seni çekemem şimdi.
RAZİYE NİNE – Şerife kızım, haydi kahvaltıyı hazırlar mısın?
TUĞÇE – Ben çok acıkmışım.
TULYA – Acıkmadım deseydin şaşardım.
ANNE – Kardeşin için neden öyle söylüyorsun kızım?
TULYA – Az önce ne diyordu, şimdi ne yapıyor anne, baksana şuna!
RAZİYE NİNEN – Şerife, kızım, haydi acele edelim, misafirler açlıktan ölecekler.
ANNE – Bu olay burada benim kızlardan birinin başına gelseydi, Allah göstermesin, eşime bunu anlatmam mümkün olamazdı.
RAZİYE NİNE – Hayrola, böyle bir düşünce de nereden çıktı?
ANNE – Benim kızlarım da aslında binmek için biraz istediler.
RAZİYE NİNE – Sakın ha… Yüzme bilmiyorlarsa böyle bir olaya hiç girişmesinler. Şerife, nerede kaldınız?
ANNE – Acele ettirme Koca ana. Aceleye gerek yok. Bırak gönlüne göre yapsın.
ŞERİFE – ( İçeriye elindeki servis tabaklarıyla girer.) Yenge hanım. Bugün sizin için yine çiğ köfte yapacağım.
21

ANNE – Zahmet etmesen, sağ olun, geçen gün yedik nasıl olsa.
TUĞÇE – Biraz acılı olsun. Yanında ayran, marul, azıcıkta roka olsun.
ŞERİFE – Sizin istediğiniz gibi olsun.
ANNE – Keşke eşim de burada olsaydı.
ŞERİFE – Bir dahaki sefer oda olur. Ayrıca hocam için de paket yaparız, ona da götürürsünüz.
RAZİYE NİNEN – Aferin kız, iyi düşündün. Hem hocam da yemiş olur.
ŞERİFE – Hocam doğulu mu? Çiğ köfteyi çok sevdiğine göre.
ANNE – Çiğ köfte olsun, yanında bol ayran. Hani birazda acılı olursa yanında başka bir şey istemez. Canı ne zaman çiğ köfte istese arkadaşımızı eve çağırır çiğ köfte yaptırır. İlk görev yeri olan Urfa’nın Akçakale ilçesinde görev yaparken alışmış.
ŞERİFE – Benim yaptığım Adıyaman usulü, Urfa yapımına benzemez.
ANNE – Bizim arkadaşımız Kahramanmaraşlı. Urfa usulü çiğ köfte olmuyor.
ŞERİFE – Çocuklar, sizler kahvaltıda ne içmek istiyorsunuz?
TUĞÇE – Ben süt istiyorum.
TULYA – Ben de süt istiyorum.
ANNE – Sağ ol Şerife, ben de süt alayım.
ANNEANNE – Ben de süt alayım.
RAZİYE NİNE – Buyurun afiyet olsun.
AĞA – (Sahneye girer ) Herkese afiyet olsun efendim.
ANNEANNE – Bela geliyorum demez. Kendini davet ettirir.
AĞA – Bir şey mi dediniz efendim.?
ANNEANNE – Ne demek, koskocaman bir ağaya bizim sözümüz mü düşer?
AĞA – Söylediğinizi anlayamadım da.
ANNEANNE – Allah’a şükür bir tarafınıza bir şey olmamış yürüyüş yaparken.
AĞA – Sağ olun efendim.
ANNE – Ağam, buyurun kahvaltıyı beraber yapalım isterseniz.
AĞA – Ben de sizinle oturayım efendim. Nasıl, burada kalmaya karar verebildiniz mi, yoksa kararınızda ısrarlı mısınız?
ANNE – Biz bugün İzmir’e gideceğiz Şerafettin bey.
AĞA – Kalmanızı isterdim. Demek ki bana çok kızmışsınız.
ANNEANNE – Günaydın, yeni mi anladın?
AĞA – Üzüldüm doğrusu. Keşke böyle bir olayı yaşamasaydık ta kırgın gitmeseydiniz., inanın çok üzüldüm.
ANNE – Size kızdığımız için giymiyoruz. Ayrıca size kırgın ve kızgın değilim. Ama gitmemize neden kesinlikle siz değilsiniz, bu konuda rahat olun.
AĞA – Sağ olun, buna sevindim. Peki neden gidiyorsunuz?
ANNE – Denizde çok üzücü bir olayla karşılaştık.
AĞA – Hayırdır inşallah.
TULYA – Bir kız gözümüzün önünde denizatından düşüp boğuldu.
ANNE – Gözümüzün önünde olan bu olay bizim moralimizi bozdu.
AĞA – İnanın çok üzüldüm.
ANNE – Bizler kıyıda çocuk için hiçbir şey yapamadık. Çocuğu kıyıya, yanı başımıza taşıdılar. Kız çocuğu yanı başımızda boylu boyunca uzanınca hiç birimizde moral kalmadı.
AĞA – Allah rahmet eylesin, nasıl oldu olay?
ANNE – Deniz motorunun arkasına bağlanan deniz atı dedikleri kuyruktan düştü. Motorun çektiği denizatında 5 kişi vardılar. Denizatının üzerinde bir birleriyle şakalaşıyorlardı. Bir ara birinin denize düştüğünü gördük. Kız imdat istedi.
AĞA – Kimse de oralı olmadı. Çünkü nasılsa yüzme bilir, şaka yapıyordur demişlerdir. Her zaman olduğu gibi.
ANNE – Kıyıdaki kişilerde sizin dediğiniz gibi kızın şaka yaptığını sandı. Motordan da kimse kızın yardımına koşmadı. Kızın şaka yapmadığı anlaşılınca da çok geç kalınmıştı. Zavallı kız gözlerimizin önünde göz göre göre boğulmuştu. Bir de bizim yanımıza çıkarılınca, bizde hiç moral kalmadı.
AĞA – Çok üzüldüm. Burada bunu gibi kazalar sonucu denizde 5 kişi bazen daha fazla insan ölüyor. Karada ölen gençler sayısı da on kişiyi buluyor. Denizde yaşanan olaylar ise çok
22
daha başka. İçkiyi içip sürat motoruna biniyorlar. Denize açılıyorlar. Daha sonra kıyıya çok yakın geçiyorlar. Geçen hafta yine bu kıyıda genç bir delikanlı motorun pervaneleri altında beyni parçalandı. Sonuç tutanaklara kaza olarak geçti. Kazayı yapan zengin, kazaya uğrayan zengin, fakat sonuçta anlaşma yapılıyor. Kazayı yapan hapse bile girmiyor.
ANNE – Peki bunun önlemi alınmıyor mu?
AĞA – Kim alacak ki? Bu işin önlemini almak için uğraşan yok. Bunu en önemli sorunu saygısızlık, sorumsuzluktur. Kişilerin insana saygısı olmayınca sonuç kaçınılmaz oluyor. Aslında kişinin ilk önce kendisine saygı duyması gerekiyor. Burunları kafdağında olunca dünyayı ben yarattım oluyor.
ANNE – Bilemiyorum. Kız denizatından düşünce ilk önce onun yanındaki arkadaşları yardım etmeliydi. Yardım etmedikleri gibi çekip gittiler. Kıyıdan gidenler de zamanında yetişemedi. Bana göre bu bir cinayettir. Sorumluları mutlaka bulunmalı.
AĞA – Efendim, son zamanlarda buraları çok değişti. Daha önceki yıllar böyle olaylar olmazdı. Deniz bir taraftan yollar da bir taraftan kan gölüne döndü. Buna karşılık hiçbir yaptırım yok. Son zamanlarda gelmiş olduğunuz İzmir yolu “ölüm yolu” oldu. Yaptıkları hareketlerle ölüme meydan okuyorlar.
ANNE – Yolda nasıl bir oyun oynuyorlar ki?
AĞA – Gece 23 ten sonra içkinin etkisiyle ehliyetli ehliyetsiz kişiler eğlenceye çıkıyorlar. İzmir asfaltında ikişerli gruplar halinde yarış yapıyorlar.
ANNE – Nasıl yani
AĞA – Nasıl olacak. Asfaltta yan yana diziliyorlar. Belirli bir mesafede sürat deniyorlar. Kaybedenler büyük para ödüyorlar, kısacası arabalarla kumar oynuyorlar. Bu yarışların sonunda bazen ölüm kazanıyor. Sadece bu olsa tehlike. Anayolda seyir eden araçlar bu yarışlardan habersiz kendilerini kazanın içinde buluveriyor. Kasabanın içinde yaptıkları sürat ise ayrı bir bela.
TULYA – Polisler bir şey yapamıyor mu?
AĞA – Hayır. Bu insanlar sadece kendisine zarar verse inanın hiç acımayacağım. Ancak kendileri dışındaki insanlara da zarar veriyorlar. Bu yarış sonunda ya bir ağaç, ya da bir trafik levhası onları durduruyor. Acı son ise kaçınılmaz oluyor.
ANNE – Bunu önüne geçmek için bir önlem alan yok mu?
AĞA – Hanım efendi, bu Akçay’ın yerlisi azdır. Kış ayarlında buraları çok sakindir. Yaz ayı gelince burası kaynamaya başlıyor. Akçay’ın nüfusunun üç katı insan gelir yazın buraya. Bunların çoğu; fabrika sahibi, holding sahibi, büyük firma sahipleri, siyasetin en üst düzey yetkilileri, siyasiler, bürokratların çocukları bunlar. Çoğunun ailesi burada fazla kalmaz. Acı son karşısında göz yaşı döker, çocuğunun cenazesini alır ve buradan gider. Bu çocuklar “ dünyayı biz yarattık ” havasıyla yaşıyorlar burada. Bunların çoğunu babası bu durumları bile bilmiyor.
ANNE – Bizim gençliğimiz acılar içerisinde geçti. Anarşi kol geziyordu. Bu gençlere çok acıyorum. Eskiden, kıran, döken, yakan, devireceğim diyen gençlik vardı. Şimdiki Üniversite gençliği ise “sev gençliği” oynuyor. Rezillik diz boyunu aştı.
AĞA – Maalesef çok yazık.Bu gençlere inanın ben de çok acıyorum. Ama elden bir şey gelmiyor. Ben bunlar için bir şey yapamıyorum. Bunun sıkıntısı en çok beni üzüyor. Bir tarafta para sıkıntısı çeken aileler. Çocuklarını okula gönderemeyen aileler, diğer tarafta ise verdiğiniz para yetmiyor diyerek isyan eden gençler. Paranın hesabını, parasızlığın ne olduğunu bilmeden harcayan gençlik.
ANNE – Aslında konuşulacak çok konular var ama. Müsaade ederseniz biraz dinlenmek istiyoruz. Akşama da İzmir’e dönmek istiyoruz.
AĞA – Müsaade sizin efendim. İzin istemenize gerek yok.
ANNE – Haydi çocuklarım. Biraz dinlenelim, daha sonra yolculuk hazırlığımızı yapalım.
AĞA – Siz dinlenirken bizde yemek için hazırlık yapalım. Ben biletlerinizi alırım. Saat kaçta gitmek istersiniz?
ANNE – 18.00 ile 19.00 arası olsun. Otobüsün orta kısmından yer olursa memnun olurum.
AĞA – Siz nasıl isterseniz efendim. Haydi Allah rahatlık versin.
( Anne ve çocuklar sahneden ayrılırlar.)

AĞA – Misafirlerimizi memnun edelim. Onları moralleri düzelmiş olarak gönderelim.
23

RAZİYE NİNE – Şerife, misafirlerimiz için; patlıcan ezme, kırmızı biber kızartması, kavun hazırla sofraya.
AĞA – Koca ana, şimdi; kavun patlıcan, karpuz, biber kızartmasından bahsetme. Beni kızdırmak için uğraşma. Misafirler için hazırlanması gereken ne ise onlar hazırlansın.
RAZİYE NİNE – Ağam, sen beni yanlış anlama.
AĞA – Bırak şimdi yanlışı. Hiçbir yerde Ağa’nın evine gelen misafirin yiyecek getirdiği görülmemiştir. Ben misafirlerin getirdiklerini kabullenemiyorum. Bu benim ağalığıma hakaret oluyor.
RAZİYE NİNE – Sen olayı abarttın. Bu misafirler sana hakaret olsun diye yiyecek getirmediler. Kendi yörelerindeki gelenek gereğince yiyecek getirmişler. Bunu da böyle söylediler.
AĞA – Yinede getirmeyeceklerdi.
RAZİYE NİNE – Bunlar, misafir oldukları ev kimin olursa olsun misafir oldukları için getirmişler. İşi fazla uzattın, bu durumu fazla uzatmazsan iyi olur.
AĞA – Oldu bir kere, her kes kendi sorumluluğunu bilmeli. ben kendi sorumluluğumu bilerek onla; yiyecek, çarşaf, nevresim getirmemelerini söyledim. Ben bunu bu kadar söylerim.
RAZİYE NİNE – Peki sen bunları söylerken; ağa olduğunu, ağanın evine yabandan gelenlerin yiyecek getirmemeleri konusunda uyardın mı? Eğer bu eve yiyecek getirirlerse bunun yanlış olacağını, böyle bir hareketin kendine hakaret olacağını onlar gelmeden önce onlara söyledin mi?
AĞA – Söylemem gerekiyor mu?
RAZİYE NİNE – Peki. Onlar senin ağa olduğunu biliyor mu?
AĞA – Bilemiyorum.
RAZİYE NİNE – Bak onlar da bu durumu bilememişler.
AĞA – Anlayamadım?
RAZİYE NİNE – Sen kendilerini ağalığın ve bu sakıncalar konusunda uyarsaydın, buların hiçbiri olmazdı. Onlar bu uyarı karşısında yiyecek getirmemiş olurlardı. Böyle bir olayda yaşanmamış olurdu.
AĞA – Her neyse biz hazırlığımızı yapalım.
RAZİYE NİNE – Misafirler buradan ayrılmadan bu konuyu tatlıya bağlayalım.
AĞA – Tatlıya bağlayalım da gidiyorlar artık. Kısa zamanda bu işin tamiri olmaz.
RAZİYE NİNE – Kısa zamanda nasıl kırdıysan, yine kısa zamanda onarmasını da bil.
AĞA – Hele bir sofraya gelsinler, gereğini yaparız.
( Işıklar söner. Sahne boşalır.)
S A H N E 10
( Işıklar yanar )
ANNE – Haydi kızlarım biraz acele edelim.
TUĞÇE – Aceleye gerek yok anneciğim.
ANNE – Zaman çabuk ilerlemiş kızlarım. Acele etmezsek arabanın kalkışına zor yetişiriz.
TUĞÇE – Aceleye ne gerek var anneciğim. Zaten garaj buraya çok yakın.
ANENEANNE – Ev halkı yok olmuş sanki! Bizi yolcu bile etmek istemiyorlar. Onca konuşmalar, özür dilemelerin bir anlamı yokmuş.
ANNE – Öyle söyleme anneciğim. Bak biletlerimizi bile almışlar.
TULYA – Oh, oh.. bugün kârdayız.
ANNE – Şimdi kârından başlayacağım senin.
TULYA – Ben ne dedim ki?
ANNE – Daha ne diyeceksin.
24

ANNEANNE – Kendileri bilir.
ANNE – Kavun, karpuz patlıcan, kırmızı biber alıp eve getirirsen sonuç böyle olur. Ağanın yiyecekleri üzerine yiyecek getirir misin, sonuç bu olur işte. Buna da şükür.
RAZİYE NİNE – ( Sahneye girer.) Hazırlanmışsınız. Keşke birkaç gün daha kalsaydınız. Çok sevmiştim sizleri.
ANNE – Koca ana, burada kalamayız artık. Moralimiz çok bozuk ve bunu nedenini de biliyorsunuz.
RAZİYE NİNE – Olsun be kızım. Ne sen kasıtlı davrandın, ne de bizim ağa kötülük yapmak için kasıtlı bir davranışta bulunmadı.
ANNEANNE – Onun ağalığı boynu altında kalsın.Şurada birkaç gün eğlenelim, biraz güneş görelim dedik.Kızımın moralini bozdu.Sanki onun ağalığını yedik kör olasıca.!
RAZİYE NİNE – Öyle söyleme kardeş, insanlar yanılamaz mı?
ANNE – Bizim moralimizi denizdeki yaşanan olay bozdu. Kırgınlık ve kızgınlığımız yok. Bunu da böyle bilin koca ana.
RAZİYE NİNE – Sağ ol kızım. İnşallah yine görüşürüz.
ŞERİFE – ( Sahneye girer.) Maşallah hazırlanmışsınız. Buraya geldiğiniz için çok memnun oldum. İlgilenebildiysek ne mutlu bizlere. Bir kusurumuz olduysa mazur görün.
ANNE – Sana ne kırgınlığımız olabilir ki? Bizim için yaptıkların için asıl biz teşekkür ederiz.
TULYA – Bilhassa yiyecekler , çiğ köfte için ben teşekkür etmek isterim.
TUĞÇE – Bende teşekkür ederim Şerife teyze.
ANNEANNE – Ben de teşekkür ederim.
ŞERİFE – Sizin memnuniyetiniz beni mutlu eder. Sağ olun. Yine beraber oluruz bir gün inşallah.
AĞA – ( Sahneye girer) Merhabalar efendim. Hazırlanmışsınız. Arabanın da hareket saati yaklaştı. Ben biletlerinizi aldım.
ANNE – Araba saat kaçta hareket edecek?
AĞA – Araba saat 18.00 de hareket edecek. Bunlarda biletleriniz, buyurun efendim.
ANNE – Sağ olun, teşekkür ederim. Biz artık fazla oyalanmayalım. Saat yaklaşmış.
AĞA – Geldiğiniz için memnun oldum. Hocama benden selam ve hürmetlerimi götürün. Sizleri garaja kadar arabamla götüreceğim. Yalnız kısa süren bu misafirlikten ben bir şey anlamadım. Hani arada yaşanan şu tatsızlık olmamış olsaydı daha iyi olacaktı.
ANNE – Bende istemezdim. N e olursa osun; kavun, topan patlıcan, kırmızı biber için bir birimizi kırmamalıydık. Fakat oldu bir kere.
AĞA – İnşallah bir daha gelirsiniz de o zaman kendimizi bağışlatırız.
ANNE – Yine de her şey için teşekkürler. Ben kızgın değilim. Eşim adına, kendi adıma ve çocuklar adına teşekkür ederim. Yinede eğlendik diyebilirim.
AĞA – Seneye sizleri buraya tekrar bekliyorum. Eğer sonbaharda burayı görmek isterseniz bir hafta sonu ekim ayında ya da kasım ayında da gelebilirsiniz. Hocama saygılarımı sununuz. Sonbaharda mutlaka sizleri buraya bekliyorum. Gelmeden önce bir telefon etmeniz yeterli olacaktır.
ANNE – ( Gülerek ) Gelmesine geliriz de; kavun, topan patlıcan da getiririz. Onları da çöpe atarım, onları da sokağa atarım demez seniz. Ağalığınıza leke sürüldü, hiç ağanın evine misafir yiyecek mi getirir mi demeyecekseniz.?
AĞA – ( Gülümseyerek ) Nasıl isterseniz efendim.
ANNE – Bizlerin misafir olarak bu eve sizin sevdiğiniz bir yiyeceği getirebileceksek geliriz. Belki o zaman daha neşeli, daha iyi geçer günlerimiz.
AĞA – Siz yinede gelin. Başımın üstünde yeriniz var.
ANNEANNE – Bizleri bir daha kırıp geçirmezseniz gelebiliriz.
AĞA – Geçmişi fazla deşmeyelim. Ağız tadıyla ayrılalım bir birimizden.
ANNE – Fazla oyalanmayalım.
AĞA – Başımın üstünde yeriniz var. Haydi gidelim artık.
ANNE – Allah’a ısmarladık.
25

ŞERİFE – (Elindeki paketi uzatır.) Sizin için yolda yiyesiniz diye azık hazırladım. Ayrıca Hocam için bol acılı çiğ köfte paket ettim. Hep beraber yersiniz.
AĞA – Aferin Şerife kızım.
ANNE – Sağ olasın Şerife. ( Paketi alır) haydi oyalanmayalı, sağlıcakla kalın. Allah’a ısmarladık.
RAZİYE NİNE – Güle güle gidin, yine görüşürüz.
( Sahneye Aliye ve Makbule girer)
MAKBULE – Güle güle yengeciğim. Hocama selamlarımı söyleyin.
ALİYE – ( Üzgün ) Güle güle Tulya, Tuğçe, teyzeciğim.
( Sahnede vedalaşma yapılır. Işıklar söner. Sahne boşalır.)

S A H N E 11
(Işıklar yanar )

AĞA – İzmir’e varmışlar mıdır acaba?
RAZİYE NİNEN – Daha varmamışlardır.
AĞA – Hayırlısıyla İzmir’e varsalar da, kazasız belasız eve vardıklarının haberini bir alsak.
RAZİYE NİNE – Üzdük misafirlerimizi. O kız çocuğunun ölmesi de onları çok etkiledi doğrusu.
AĞA – Bizim aramızda hiçbir kasıt yoktu. Yanlışlık anlaşılınca bir birimizden özür diledik ve iş tatlıya bağlandı.
RAZİYE NİNE – Sen onu öyle san. Çocuklar ve annesi buradan üzgün ayrıldılar. Onların buradan ayrılmasına bahane de denizde ölen çocuk. Bunda anlaşılmayacak ne var?
AĞA – Öyle olduğunu sanmıyorum.
RAZİYE NİNE – Yinede memnun kaldıklarına inanıyorum. Çocukları çok sevimliydi. İnşallah izin alırlarda tekrar buraya gelirler.
AĞA – Tabi gelecekler.
RAZİYE NİNE – Hocayla fazla konuşma fırsatı bulamadım ama, hanımı gerçekten hanımefendi imiş. Hele o çocuklar. Hiç yaramazlık yapmadılar. Bu kadar sakin olmaları , çevreye zarar vermemeleri doğrusu imrendim. İçeride, dışarıda varlıklarıyla yoklukları belli olmuyordu.
AĞA – İkisi de üniversite bitirmişler. Çocuk nasıl yetiştirilir biliyorlardır her halde. Onlar da yetiştiremezse vatandaş nasıl yetiştirecek.
RAZİYE – öyle deme ağam. Bizim gelinler, oğlanlar da üniversite bitirdiler. Onların çocukları nasıl bir düşünsene! Bu iş üniversite bitirmeyle olmuyor. Çocuğun iyi yetiştirilmesi ile mayasındadır. Çocukların her istediklerini yapmayacaksın. Bak karar verdikten sonra hiç kararları değişti mi.? Önemli olan verilen kararda sonuna kadar durmak.
AĞA – Kararlı olmak güzel bir şey.
( Telefon çalar )
AĞA – Alo, alo.. Buyurun efendim, ben Şerafettin.
BABA – ( Sesi fondan verilir. ) Şerafettin Bey , ben öğretmen Cemalettin. Nasılsınız efendim?
AĞA – Sağ olun hocam. İyiyim Allah’a şükür. Ya sizler nasılsınız efendim. Çocuklar eve varabildiler mi?
BABA – Allah’a şükür iyiyim efendim. Sağlığınıza duacıyım. Ev halkı nasıllar? Çocuklar eve geldiler efendim. Allah’a şükür kazasız belasız gelmişler. Onlar da yeni geldiler.

26
AĞA – Allah’a şükür efendim. Onları merak etmeye başlamıştık. Burada Raziye nine ile çocukları, yenge hanımı konuşuyorduk. Çok memnun oldum. BABA – Biraz yorgunlar. Yaptığınız her şey için teşekkür ederim.
AĞA – Ne demek efendim, sözü mü olur, görevimizi yaptık.
BABA – Göndermiş olduğunuz paket için de teşekkür ederim. Ayrıca Eşinize hürmetlerimi sunarım.
AĞA – Sağ olun efendim.
BABA – Ayrıca Raziye nineye, Şerife’ye de teşekkür ederim.Hepinizden Allah razı olsun.
AĞA – Efendim bu işler bizim görevimiz. Bizim kusurumuz olduysa bağışlamanızı dilerim.
BABA – Ne kusuru efendim.
AĞA – Efendim, biz yenge hanımla kısa bir atışma yaptık.
BABA – Hayrola Şerafettin bey, bir kusurumuz mu oldu?
AĞA – Hayır hocam. Kavun, karpuz, topan patlıcan meselesi. Bir birimize sert davrandık.
BABA – Eşim henüz bana anlatmadı. Ama yinede ortada bir kırgınlık olduysa ben eşim ve çocuklar adına özür dilerim.
AĞA – Efendim, özür dilenecek bir durum yok.Biz zaten burada o işi aramızda hallettik. Bu nedenle fazla önemli değil.
BABA – Mesele yok o zaman. Her şey için yinede teşekkür ederim. Tekrar görüşürüz inşallah.
AĞA – Hocam sizleri buraya seneye de bekliyorum. Yenge hanıma da söyledim. Mutlaka beklerim.
BABA – Nasipse olur. Şimdiden söz vermeyelim.
AĞA – Hocam, burada sonbahar mevsimi çok güzel olur. İsterseniz sonbaharda da gelebilirsiniz.
BABA – İnşallah geliriz. Hele sonbahar mevsimi gelsin. Mutlaka arayacağım.
AĞA – Bekliyorum efendim.
BABA – Tekrar teşekkür ederim. Görüşmek üzere , herkese selamlarımı ve hürmetlerimi sunuyorum. Telefonu eşime veriyorum.
ANNE – ( Ses fondan verilir. ) Şerafettin bey, her şey için tekrar teşekkür ederim. Biz sağ salim geldik. Bunu haber verelim dedik. Çocukların selamları da var.
AĞA – Sağ olun efendim.
ANNE – Görüşmek üzere hoşça kalın.
AĞA – İyi günler efendim, hoşça kalın, görüşmek üzere.

( Telefon konuşması sona erer.)

RAZİYE NİNE – Ne iyi insanlar.
AĞA – Bana kırgın değiller Allah’a şükür.
RAZİYE NİNE – Ne kadar efendi insanlar. Hem vardıklarını bildirmek, hem de tekrar teşekkür etmek için telefon ediyorlar.

27
AĞA – Ben bu insanlara ısındım. Keşke tekrar gelseler.
RAZİYE NİNE – Getirecekleri yiyecekleri atmazsan gelirler. Hele kavun, patlıcan ve kırmızı biberleri bol bol getirirlerse.
AĞA – Koca ana, başlatma kavun, patlıcandan.
( Işıklar söner . Perde kapanır. )

S O N
Bütün sıkıntı ve imkansızlıklarına rağmen babamla birlikte beni okutan annem Ümmühan DURMUŞ’ a bu tiyatro oyunumu ithaf ediyorum.

İzmir 18.08.1998
Hüseyin DURMUŞ54