YILANIN BAŞI

 
Merhabalar, bugün en yeni bebeğin, yeni nefesinde, yeni gülüşündeyiz ;geçen sene bugünde eskittiğimiz yılın bize ne getireceğini bilememiştik.İşte yine bu durumdayız yani tarih tekerrür ediyor;Geriye dönüp baktığımızda daha dün o koca 365 yaprağın son tanesini yaşarken ne umutla besledik yine hayaller kurduk uçsuz,bucaksız bu bebeğe boyundan büyük ne elbiseler dikdik bir damla bedenine ah ki ah işte yine şehit haberleri,zamlar,bağnazlık umursamazlık bu 2016 sokağına taşındı.
Bir tatile ihtiyacımız olduğunu söylediğinde dr şunuda dip not olarak geçer kendinden sevmediklerini sakın yanında götürme ! ne demek bu şimdi? şu demek tatil olarak neriye giderseniz gidin üzüntüler ,acılar sizinle gelecekse bu iş olmaz kardeşim,eee ne yapacağız şimdi o başka bu başka tabi başka eğer iyi değilsek kalkıp tatile gitmeyebiliriz yerimizi değiştirmeyebiliriz ama tarihi ve zamanı beğenmiyoruz diye yaşamayacakmıyız?yaşayacağız ! o zaman ne yapalım elimizden geldiğince iyileştirmeye,güzelleştirmeye çalışalım. 
-Sadece bizle olmaz ! örgütlenelim
-Hadi ya nasıl peki?
-Şöyle eski Türk gibi olalım,Vatansever,misafirperver,saygılı,edepli,cömert,bencil olmayan.
-Kolaymı ,kolay değil o kadar erozyona uğradık vede o kadar çabuk alıştık ki bencil olmaya hoşumuza gitti adeta
“Bana değmeyen Yılan bin Yaşasın ” ya niye yaşasın sana değmeyen yılan adı üstünde ya yılan işte birgün sokacak adam bulamayınca ,içecek kan bulamayınca sana,bana gelmeyecekmi sıra o yüzden .
Sahiplenelim,kenetlenelim,bölünmeyelim.unutmayalım bölünerek daha çok eziliriz bir kıyma makinasını düşünün kocaman parça et atılsa içine makina bozulur o yüzden ne yapılır önce ufak parçalara ayrılır sonra makinanın içine verilir sonuç ortada…
Şimdide olanlar aynen böyle ayrışarak ufalmaya başladık biz bile bir kinle bakar olduk,o kadar rahat oldukki evde yaptığımız kavgaları sokak ortasında yapabiliyoruz ve o kadarda sıradanlaştı eşimize bağırıp çocuğumuzu sokak ortasında dövebilliyoruz eskiden bir edep bir utanma vardı ya misafirin yanında çocukalara; değil el, dil bile uzatılmazdı. yemeğin en güzel tarafı misafire verilirdi şimdi ise korkar olduk aman misafir gelecek rahatımız kaçacak hem bugün sevdiğim dizi var tv başından kalkamam… nerde kaldı cömertliğimiz.
Yılanın yılanlığını biliriz bilirizde yinede göz yumarız yaşamasına Çünkü;Neden? bir çıkarımız vardır bizi besleyecektir al gülüm ,ver gülüğm işte bu hikayede olduğu gibi
“Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. ’’Ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edecegim’’ demiş. Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra agzında bir altın lira ile dönmüş ve ’’Bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira verecegim!’’ demiş. Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Ailesi dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştıgı için durumunun düzeldigini zannetmiş. Oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Birgün oduncu agır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluga alışmış evinde darlık başlamış. Oduncu oglunu yanına çagırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ’’Kör kuyunun başına git ve oglum oldugunu söyle; yılan sana altın verecek!’’ demiş. Oglu inanmamış ama gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oglu olduguna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oglan önce inanmadıgı hikayenin gerçek oldugunu görünce hırsa kapılmış, ’’Kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!’’ diye düşünmüş. Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyrugunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oglanı sokmuş ve öldürmüş. Akşam yaklaşıp da oglu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatagından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki oglu cansız yatıyor. Yılanda o anda görünmüş; kuyrugu yok ve kanlar içinde. Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oglu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı…
’’Hatalı olan oglum olmalı!’’ demiş ve yılandan özür dilemiş. ’’Tekrar dost olalım!’’ demiş. Yılan ise acı acı gülümsemiş: ’’Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız”
İşte bu yüzden kendi özümüze dönmeliyiz el birliğiyle .yılanın bize her gün çil çil altın getirdiğine aldanıp beslemeyelim sonuçta onunda kuyruk acısı olur bizimle işi bitince bizide zehirleyecektir unutmayalım.örgütlenelim,kötüyü,kötülüğü beslemeyelim içimizde vede vatanımızda.
YENİ YILIN YENİLİKLER GÜZELLİKLER GETİRMESİNİ DİLERİM. 

ZEYNEP ÖZÜGENÇ
01.01.2016 Torbalı/İzmir
www.kafiye.net