OZAN VE OZANLIK İŞLEVİ

Ozan Oğuzca bir sözcüktür. Oğuz Ok ‘(boy anlamında ) ve uz (çoğul eki) ‘ den oluşmuştur. Bu sözcük aynı toprak üzerinde yaşayan boylar anlamındadır.
Metin Turan’ın “Köprülü” den aktardığına göre Ozan sözcüğü ozmak kökünden gelmektedir. Ozmak sözü ileri gelmek, önce gelmek manasında bir sözdür” (Metin Turan; Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şiiri; Ürün Yay. 3. Baskı 1997; 12 Sayfa)
Yine Ozan sözcüğünün (Ozgan’dan ) geldiği düşüncesi de egemendir. Oğuzlarda toplumun önderleri olan, ayinleri ve törenleri yönetenler vardı. Hemen her toplumda bu tür önder insanlar olmuştur.
Ozgan: Koşuda birinci gelen “köpeklere verilen isimlerden biri”dir. (Ozanlık Gelenekleri ve Türk Saz Şiiri; Metin Turan; Ürün Yayınları. 3. Baskı1997 sayfa; 12). Bu söylemden hareketle, ozanın, yaşamın her alanında ortalama insandan daha ileride ve yaşamın her deneyiminde üstün gelen “önder” insanlar olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ozan, kendini aşan, bütünselliği özünde kavrayan, tekilden bütünselliğe, bütünsellikten tekile ulaşabilen filozofik bir düşün yapısı gösteren ve toplumun değer yargılarını kendinde toplayan, mevcut değer yargılarını geleceğe taşıyan, ortak aklı, ortak duyuncu, ortak yargıyı… Vb. özünde taşıyan insanlardır. Ozan, ortalama insandan çok daha üstün nitelikleri kendinde barındırır. Ozanda zekice bir kavrayış, üstün bir sezgi ve algılama gücü, sonsuzca bir imgelem, olayları bütünselliği içinde görme, cesurca bir yaklaşım, kokusuz bir davranış, sorumluluk içinde bir yaklaşım, duygularda aşırı bir coşku ve sürekli üretim ve yaratma işlevi bulunur. O kaynağına akan ve bu kaynaktan beslenen sonsuz bir ırmak gibidir. Bir Ozanı ozan yapan bu değerlerdir.
Elimizde ki bilgilere göre ozanlara ilk kez 5.yüzyılda karşılaşılmıştır. Fuat Köprülü’nün verdiği bilgilere göre Hunlar’da Atilla (395–434) döneminde ozanlar bulunmaktaydı. Ayrıca Çağatay sözcüklerinde (Çağatay Hanlığı, Moğol Devletidir. Cengiz Han’ın oğlu Çağatay’dan ismini almıştır. (13.Yy.–17.Yy.) de ozan anlamına gelen sözcüklerin olduğunu belirtmiştir.
Oğuzlarda Dede Korkut öykülerini okuyanlar ozanlardı.
Ozanların en büyük özelliği müzik dilini sözcüklerle buluşturmasıdır. Söz ve müzik birleşince insandaki estetik duygular da öne çıkar. Bunu bilen ozanlar müzikle sözü buluşturmuşlardır.
Ozan; saz eşliğinde şiirler okuyan (şairlerdir) kişilerdir. Türklerde Ozanlık geleneği Oğuzlardan başlamış ve günümüze kadar sürüp gelmiştir.
Ozanlar özgür düşünen ve sözlerini çekinmeden söyleyen insanlardır. Bunlar sırtlarında kopuzları diyar, diyar dolaşıp, çevrelerine müzik eşliğinde şiirler okurlardı. Ozanlar toplumu eğlendiren, düşündüren, ağlatan, duygulandıran kişilerdi. Bunların doğaçlamaları ve gözlemleri güçlüdür. Bu kişiler araştırıcı, kuşkucu, sorgulayıcı, düşünen ve üreten insanlardır. Aynı zamanda bunlar ince duygulu bir yapıya sahiptirler. Bunundan dolayı da her zaman toplumun aranan ve saygı duyulan insanları olmuşlardır. Bu tür kişiler toplumda kolay tanınır ve isimleri çabuk yayılırdı.
Ozanlar tüm toplumsal olguları, halkın kendilerini savunmak için yaptıkları başkaldırıları egemen olanın aleyhine olacak biçimde hep dile getirdiler. Halkın sesi, kulağı, gözü oldular. Bundan dolayı da egemen yönetim (Selçuklular, Osmanlılar…) ve bu kesimi destekleyenler Ozanları geveze, boş konuşan, aylak, avare, asalak… Vs. şeklinde değerlendirmişlerdir. Zamanla ozan sözcüğünü kullanmayıp, bu sözcüğün yerine Âşık sözcüğünü kullanır olmuşlardır. Ozanın içeriğini, anlamını değiştirmek; ona yüklenen sıfatların içini boşaltmak amacıyla yapılan bir tercihdi bu.
Ozanların gönlü geniş, duyarlılık seviyeleri yüksek ve sezgisel güçleri de üst noktada bulunur. Bundandır ozanların coşkulu olması. Ozan, kaynağına akan bir ırmak gibidir. Kendi özünü ve geldiği kaynağı sürekli kurgular. Bulunduğu toplumun dirimsel ve tinsel değerlerini gözlemler. Olgu ve olaylardan etkilenir ve beynindeki sözcükler bilince yansır ve bu sözcükler dize olur dış dünyaya akar. Artık bu dizeler ozanın olmaktan çıkar. Bu dizeler ağızdan çıktıktan sonra tüm insanlığın mal olur. Ozan, haksızlığa, yolsuzluğa, ikircikliğe, düşmanlığa, onursuzluğa ve onca olumsuzluklara karşı isyan eder. Var gücüyle karşı kor. Ozan, hatır gönül dinlemez. Sözlerini özgürce ve korkusuzca söyler. Tinsel doyumluluğa ulaşan ozan, coşarak, taşmak ve çağlamak ister. Coşkun konumdayken ozan, yerinde duramaz, rüzgâr gibi hareketlidir. Bu hareket onun bilincinde söz öbeği olarak dışarı yansır.
Yukarıdaki anlatımlardan da yararlanarak ozanlığı söyle tanımlayabiliriz; ozan; bir toplumun kültürel edinimlerini, özlemlerini, geleneklerini, göreneklerini, acılarını, sevinçlerini, ağıtlarını, oyunlarını, halaylarını, zenginliklerini, yoksunluklarını, yoksulluklarını, isyanlarını, kızgınlıklarını, kahramanlıklarını, kavgalarını, dramlarını, çaresizliklerini, doğal afetlerini, kazanımlarını, yitirdiklerini, elemlerini, kederlerini, düşkünlüklerini, sevgilerini, aşklarını, sevdalarını… Vb. çoğunlukla saz eşliğinde dile getiren bilim insanlarıdırlar.
Ozanlar için bir formül uygulanmak istenirse şunlar söylenebilir:
Ozanlar:
-Halkın değer yargılarını;
-Yaşamın toplumsal çelişkilerini;
-Bölgenin coğrafik koşullarını;
-Yaşadığı ortamda ve dünyada gelişen ve insanı etkileyen doğa olaylarını;
-Toplumların toplumsal ve doğasal felaketlerini;
-Halkın sevinçlerini, ağıtlarını, üzüntülerini, kederlerini, yoksulluklarını, korkularını, dayanışmalarını, paylaşımlarını… vs.
-Toplumsal duyarsızlıkları, savaşları, töreleri, olgu ve olayları…bg.;
En ince duygularla ortaya koyan ve bu duygulara estetik değerler katan ve üretilen eserleri bağlama eşliğinde dile getirerek müzikle sözü bütünleştiren halk bilimi insanlarıdırlar.
Ozanlar işlevsel olarak şut temel görevleri yerine getirirler:
Ozanlar;
-Aktarıcıdırlar;
-Yayıcıdırlar;
-Üreticidirler
-Taşıyıcıdırlar;
-Yorumlayıcıdırlar.
-Sorgulayıcıdırlar,
-Uyarıcıdırlar.
Ozanların toplumumuzda çok önemli bir işlevselliğe sahip olduğunu görüyoruz.

Süleyman ZAMAN
Araştırtmacı/Yazar;
03.05.2011
www.kafiye.net