BİR TÜRK KIZI ÜÇ AMERİKAN KIZINA BEDELDİR!

19 yaşındayım. Tek hayalim Avrupa’yı gezmekti. Ben Hacettepe’yi, Yıldız Teknik Üniversitesi’ni tutturmuşum. İlla yurtdışında okuyacağım, gezeceğim diyordum. Ailem sevinç içindeydi, onlarla paylaşmamıştım nereye gideceğimi. Akıllarının ucundan bile geçmiyordu Avrupa’da okumam. “Ne yapacağım? Nasıl açıklayacağım?” bu sorulara yanıt bulamam çok zordu. Bir karar vermem gerekiyordu. Ya ailemin isteğiyle Türkiye’nin en güzel üniversitelerinde okuyacağım ya da hayallerimi gerçekleştirmek için Avrupa’da okuyacağım. Ama ben kararımı vermiştim 13 yaşından beri hayalini kurduğum Washington Üniversitesinde okuyacağım!


Yanlarına gittim. Heyecan, korku, endişe doruk noktadaydı. Çok fazla istekle durumu anlattım. Tabii ki annem ve babam izin vermedi. Yüzde seksen izin vermeyeceklerini biliyordum. Ama hayallerimden vazgeçmeyecektim. Tepkileriyle karşı çıktım. Yatağıma koştum, için için ağladım. Canım annem kıyamayıp yanıma geldi. Kendimi yiyip bitirmiştim. Üzüle üzüle izin verdiler…


 Bavulumu hazırladım Amerika hayallerimle birlikte. Havalimanına varmıştık ki annem de babam da ağlamaya başladı. “Yapmayın böyle! Kızınız okulunu en gelişmiş üniversitelerde okuyup gelecek. Daha ne istiyorsunuz?” diye karşılık verdim. Hiç takmadılar beni. Yeni dostlar edinecek yeni üniversitemle birlikte seyahatlere çıkacaktım.


 İşte Amerika! Hayallerimi süsleyen ülke… Üniversiteye havalı bir İzmirli gibi girmek ayrı bir gurur vermiyor değil. Oturduğum ilk sırada heyecandan titreyen ayaklarımı sıra saklıyor “Heyecanlanmayacağım, artık iki sene boyunca bu okulda okuyacağım” diye kendimi motive ediyordum. Daha ağzımı açmadan Amerika’da kalacağım yurttan arkadaşlarım geldi. Hiç bu kadar çabuk dost edineceğim aklıma gelmezdi. Sevgi ve sevecenlikle karşıladılar beni. Allah’tan ingilizce biliyordum. İşletme bölümünü bitirip kendi şirketimi kuracaktım. Ülkemizin en çok tercih edilen giyim markasının şirketi bana ait olacaktı.

İlk olarak bir kafeye gittik. Abur cubur yemekten nefret eden ben sadece bir salata rica ettim, ingilizce kibar bir dille. Okuduğum bölümle ilgili her şeyi üniversiteme karar verdiğim zamanlarda öğrenmiştim. Yaz tatillerinde bir yandan para biriktirip, bir yandan bölümle ilgili bilgi toplayıp çalışmıştım. Daha ilk günlerden Amerikan hocalarının gözdesi olmuştum. Üniversite hayatım başarı ve eğlence ile geçiyordu. Ama ben okul gezilerini düşünüyordum. “Acaba nereye gezi düzenlenir, geziye gider miyim? Gidersem ne giyerim? Partnerim kim olur? Macera yaşar mıyım?” bu sorulara ertesi gün öğrenci binasının kapısına asılan afiş cevap verdi. “Amerikan Adalarına harika bir gezi!” Gezi bir ay sonra, ücreti de uygundu. Bir ay öncesinden ne giyeceğimi ayarlamıştım. En  iyi dostum Jane ile birlikte gezecektik. Biraz saf bir kızdı.

Bir ay su gibi akıp geçti. Gezi günü gelip çatmıştı. Gezinin en stil kızı olmak ayrı bir tat vermiyor değil. Adaya varmıştık Bu gezide kaybolmak ya da unutulmak çok kötü bir duygu verirdi. Çünkü adanın dört tarafı sularla kaplıydı. Biraz şüphe vardı içimde çünkü bu üniversitenin ikinci yılımda beni çok seven arkadaşlarımın yanında beni çok kıskanan okuldaki varlığımı yediremeyen kızlar da vardı. Fotoğraf makinemi elime alır almaz rehberin anlattığı, bir yandan da gösterdiği bitkileri ve ağaçları çekmeye başladım.

Bu hafta okulda geçireceğim son haftaydı. Bu yüzden bu haftayı iyi değerlendirmeliydim. Bu harika gezinin sonuna gelmiştik. Okulda kendilerini havalı sanan ama bu güne kadar kimsenin dikkatini çekemeyen bir üçlü vardı. Kıskanç ve kibirle yanıma geldi. Kate, Sally ve Mitchi üçlüsü Kate yüzümde leke olduğunu çok kötü göründüğümü söyledi. Adadaki doğayı korumakla görevli görevliler vardı. Yerli ve yabancılar için lavabolar yapılmıştı. Kate, elimden tutup lavaboların birine hızla götürdü beni.”Bi dakika! Yüzümde bir şey yok ki…!” olan olmuştu. Kate kapıyı arkamdan çoktan kilitleyip gitmişti. Öğretmeler gemiye çoktan binmişti adadan ayrılıyorlardı. Ortada kaybolduğumu fark etmediler. Çünkü Kate onlara geminin lavabolarına girdiğimi, elimi yüzümü yıkamaya gittiğimi söylemiş. Saf dediği arkadaşım Jane sonunda ortadan kaybolduğumu fark etmiş.

Gelelim banaa! Neyse ki lavabo kapıları bayağı eskiymiş. Attığım ilk tekmeyle yere yığıldı kapı. Ama iş işten geçmişti. Çevrede tek bir öğrenci bile saatleri bittiği için adayı terk etmişti. Telefonumda çekmiyordu. Dımdızlak ortada kalmıştım. Hava da kararıyordu. Çok korkuyordum. Geceyi bu karanlık adada geçirmek zorundaydım. Şimdi sıra okulda! Jane koşarak Prof. Jimmy i’e haber verdi.15 dakika içerisinde yokluğum fark edildi. “Washington Üniversitesi’nin düzenlediği bir gezi de öğrencilerden biri kayıp!” Böyle ir haber onlar için facia demektir. Üniversite görevlileri ve hocalar hemen adaya geri dönmek için okulun yardım helikopterine binmiş ve hemen yola koyulmuşlar. Onlar benden daha çok korkmuşlar, öğrencimizin başına bir şey geldi diye.  Bizim çatlak ve bir o kadar da gıcık üçlüde sevinçten çıldırıyordu. Ama beni tekrar gelip alacaklarını hiç düşünmemişler.

Gelelim banaaa! Bir ağacın altında kıpırdamadan oturuyorum. Hayvanları her zaman sevmişimdir. Ben onlara zara vermezsem onlarında bana zarar vermeyeceklerini biliyordum. Ama korkularım var elbette. Yılanlar başlıca fobimdir… Adayı dinledim her yerden böcek sesleri yankılanıyor. Her zaman dolu dolu bir macera yaşamak istemişimdir. Sabaha doğru bu fırsatı değerlendirmek istedim. Ama şimdi Kate iyi mi yaptı kötü mü bilemedim. Sayesinde bir keşifçi gibi adayı geziyordum. Çeşitli ve ürkütücü böcekler gördüm, renkli orman meyvelerinden tattım. Şu ana kadar vahşi bir hayvana rastlamadım. Rastlamak da istemiyorum. Aklımda bir sürü soru işareti vardı “Acaba beni almaya gelecekler miydi, şua anda bir adadayken yarın üniversitemde diplomamı alıyor alacak mıydım, beni tuzağa düşüren kızları okuldan attırabilecek miydim?” daha neler neler…

Sabahın ilk ışıkları Helikopter sesiyle uyanıyorum. Ve sevinç çığlıklarım! Sevinçten az daha ağaca sarılacaktım ki ağacın böceklerle dolu olduğunu görünce fikrimi değiştirdim. Bayan  Jessy  ve Prof. Jimmy bana anne ve babam gibi sarılınca içim bir hüzün kapladı. Sadece telefonda sesini duyduğum ailemi çok özlediğimi hatırladım. Üniversite kampüsüne geldiğimiz zaman Bayan Jessy ‘nin odasına girdim ve olan biten her şeyi anlattım. Bayan Jessy gıcık üçlüyü odasına çağırdı ve bu yaptıklarından dolayı mezuniyete bir gün kala okuldan atıldılar.

Ertesi gün diplomamızı aldık. Üniversitede her kesin gözü benim üstümde. Diplomamı alı almaz üniversite kampüsünden çıktım ve diğer kampüse arkadaşlarımla son kez vedalaşmaya gittim. Üniversitenin çıkış kapısından gururla çıkmak için yola koyuldum. Hele üniversitenin kızlar ilgi ve merakla izlediler bu Türk uyruklu kızı. Kim bilebilirdi ki bir Türk kızının üç Amerikan kızına bedel olacağını?       

                 

YAZAN: Sümeyye Hatun TİK 
www.kafiye.net