DOĞMADAN ÖLEN BİR AŞK

 

                            Belden oturtmalı, aşağıya doğru kabaran elbiselerin ve kısa topuklu burnu sivri ayakkabıların, yer yer kabartılmış yer yer is dalgalandırılmış sarı ya da koyu siyah saçların moda olduğu 1950’li yılların başında İtalya’nın Napoli şehrine yakın Aversa Kasabası’nda biri kız, biri oğlan iki genç yaşarmış. Eduardo ve Amelia… Ailelerine meydan okuyacak kadar birbirlerine aşık iki genç… Bu iki aşığın kaderiyle oynayacak iki aile. Aslında bu iki genç daha çok küçükken aileleri çok iyi anlaşırlarmış. Bağlar olduğundan sağlammış. Bir gün Eduardo’nun ailesi Amelia’nın ailesini bir akşam yemeğine çağırmış. Amelia’nın ailesi bu çok yakın dostlarını reddetmemiş ve akşam yemeğine gitmişler. Yemekler yenmiş. Sofra toplanmış. Muhabbetin en koyu noktasında birden kapı çalınmış Eduardo ve Amelia’nın annesi kapıyı açmış. Birden karşılarında garip giysili korkunç yüzlü bir kadın görmüşler. Kadın gözlerini pörtlete pörtlete bakmış bu iki gencin ailesine. Ve birden:

 -Sizler  küçük Eduardo ve Amelia’nın anneleri olmalısınız, demiş. İki yakın arkadaş birbirlerine şaşkınlıkla bakmış. Şaşırmakta haklılarmış hani. Aversa Kasabası’nda ilk kez görmüşler bu kadını. Kasabada herkes herkesi tanırmış. Özellikle böyle tuhaf bir yüzü unutmak imkansızmış. Kadın sözlerine devam etmiş:

 -Gelecekte sizin çocuklarınız birbirlerine karşı öyle bir aşk besleyecekler ki onların bu birbirlerine duyduğu sevgi, aşk yıllar geçtikçe kimsenin dilinden düşmeyecek. Ben bu aşka son veriyorum!

 İki gencin annesi birbirlerine şaşkınlıkla bakıyorlarmış. Meğer bu yaşlı büyücü, daha gençken sevgilisi tarafından terk edilmiş. O günden beri de bütün genç aşıkları ayırmaya yemin etmiş. Yaşlı büyücü bir süre sessiz kaldıktan sonra:

-HARMONİ NECTERE PASUS, diye 4 kere tekrarlamış bu sözleri. Ardından bir toz bulutu ve kadın ortadan kaybolmuş. Bu iki aşığın aşkları daha doğmadan lanetlenmiş. Yaşlı büyücünün sözleri bu iki aileyi birbirlerine düşman etmiş o güzel dostluklarını bitirmiş.

                                 Aradan yıllar geçmiş. Eduardo ve Amelia birbirlerini hiç görmeden büyümüşler. O yılların genç mucitlerinden olan Eduardo, laboratuvarında kırılan deney tüpünün yerine yeni bir deney tüpü almak için çarşıya gitmiş. Bu sırada evde yemek yaparken domatesin bittiğini gören Amelia da çarşıya iner. Yollarını beraber kesiştiği bir noktada Amelia’nın ayağı taşa takılmış ve düşmüş. Genç kızın düştüğünü gören genç mucit yardım etmek için hemen kızın yanına koşmuş ve ona elini uzatıp:

-N’olur yardım etmeme izin veriniz bayan, diyerek inceliğini göstermiş.

-Teşekkürler bayım. Ne kadar da kibarsınız, derken aynı anda yaka bileğini sıvazlıyormuş.

-Bileğinizi tutuyorsunuz, bir şeyiniz yok ya?

-Şey bileğimin üzerine düşmüş olmalıyım, biraz acıyor ama fazla değil, yürüyebilirim herhalde, demiş Amelia bu sırada ayağa kalkmak için Eduardo’nun elinden tutarken daha önce kimseye  hissetmediği tuhaf bir duygu hissediyormuş. Taze Mucit’in de genç kızan kalır yanı yanı yokmuş.

-Benim ismim, diye söze başlamış Taze Mucit.

-Benim ismim Eduardo, demiş

-Edardo tanıştığıma memnun oldum. Ben Amelia. Seni daha önce hiç görmemiştim.

-Evet ne garip öyle değil mi? Ben daha önce görmedim.

Yaşlı büyücünün yaptığı büyü yüzünden belki aileleri birbirine düşman edebilir. Ama bu iki gencin kaderini değiştiremezmiş. Eduardo ve Amelia içlerinden birbirlerinin ne kadar hoş olduğunu düşünüyorlarmış. İlk görüşte aşkmış işte bu. O gece iki aşık birbirlerinin hayal ile uyumuşlar. Ailelerinin düşman olduğunu bilmeden. Aradan yıllar geçmiş Eduardo ve Ameli birbirlerine aşklarını itiraf etmiş. Hemen bu durumu ailelerine söylemek için koşmuşlar. Ama ne yazık ki her iki tarafın da ailesi anlamış çocuklarının düşmanlarının çocuklarına aşık olduğunu. Eduardo ve Ameli ailelerinden gizli buluşmak için, evlerinin arkasında eski yanmış bir dükkana gitmişler. Ve her ikisi de ailelerinden aldıkları tepkiyi anlatmışlar. Az zaman sonra bir karara varmışlar, kaçacaklarmış. Eşitliğin olmadığı o zamanlarda talihsiz aşklarını kurtaracaklarmış. Sanki 10 şişe aşk iksirini kafalarına dikmişler, birbirlerini öylesine seviyorlarmış. Ailelerini karşılarına alacak kadar bağlılarmış. Hem belki kaçarlarsa aileleri çocuklarının birbirlerini ne kadar sevdiğini anlar, aralarındaki bu husumeti bitirir barışırlarmış. O gece Amelia eşyalarını hazırlamış, evin merdivenlerinden koşar adımlarla ve sessizce inerken ayağı takılmış ve ölmüş zavallı kız oracıkta hayatını kaybetmiş. Amelia’nın ayağının takılmasıyla başlayan bu aşk hikayesi yine Amelia’nın ayağını takılmasıyla son bulmuş.

                                      Yaşlı büyücü kendisinin yaşayamadığı aşkı kimseye yaşatmamakta kararlıymış. Ettiği yeminin hakkını sonuna kadar veriyormuş. Olan Eduardo’ya olmuş. Genç mucit ömrü boyunca sevgilisinin mezarından bir saniye olsun ayrılmamış. Her gün sevgilisinin toprağını sular, onun için çiçek diker ve kurumuş otları temizlermiş. Yaşarken doyamadığı sevgilisine toprağın altında severek yetinmeye çalışmış. Yaşlı büyücü yüzünden daha doğmadan ölmüş Eduardo ve Amelia’nın aşkları.                                                                         

Uluğ Bey Ortaokulu
Karabağlar/İzmir
Sema Yağmur DEMİRTAŞ 

www.kafiye.net