EVLER DÜŞÜNÜYORUM

Onur BİLGE

Ülkemde evler düşünüyorum. Nerde, nasıl, kaç odalı olduğu önemli değil. Duygusallık dolu, huzur veren, sıcacık bir ortam olsun yeter. Huzurla gülümsesin eşyalar, perdeler sevinçle açılsın, romantizmle kapansın.
Artık ekranlarda bile boy gösteren anlaşmazlıkların yaşandığı işkence mekânlarının yok olmasını istiyorum. İşte o zaman ülkemin mutluluk dolu altın çağını yaşayacağına inanıyorum.
Bir oda bir mutfaktan ibaret de olabilir. İki sedir yeter. Somya olsa da olur. Bir masa, dört sandalye, bir kitaplık, çalışma masası, gardırop… Aslında çok eşya kullanmaz insanlar. Fakat nedense evi tıklım tıklım doldurmadan edemezler. Hele misafir odalarında; koltuklar, kanepeler oturur. Sonra da içinde yaşayacak bir yer bulamazlar. Sıkışıp kalırlar. Boğulduklarını hissederek, kendilerini dışarıya atmadan rahatlayamazlar. Lüzumlu lüzumsuz herkesle doldurdukları hayatları gibi huzursuz hale gelir, yuvaları da.
Sabahları neşeyle, hızla aralansın perdeler. Gün ışığı dolsun içeri, müzik sesinin yanı sıra. Gülümseyerek uyananların etkisiyle gülümsesin eşyalar, duvarlar, kapılar… Kapı kolları, musluk başları, çaydanlık kulpları, bardak belleri, çatallar, giysiler… Her şey nasibini alsın, okşanmadan yana. Gün boyu avuçların sıcaklığını saklasın, akşam eve dönülünce iade etsin, gülümseyerek.
Vücut diliyle anlaşır olsun insanlar. Şiirlerle konuşur olsun. Bakışarak sevişir olsun. “Oh! ..” la dolsun, evin içi, dışına yayılsın. “Oh! ..” desin komşular; sokak, mahalle, şehir! .. Ülkem “Oh! ..” desin! “Ah! ..” lar, mezarlıkların duvarları içine hapsedilsin, “Keşke…” lerle birlikte!
Her gün, bir aşk masalı tadında yaşansın. Her gece farklı bir öykü yazılsın; iyilik, güzellik, mutluluk, sevgi ve aşk içerikli. Sevme sanatını anlatan yazılar, şiirler, romanlar… İbadetler yapılsın, tadına doyulmayan. Sabahlara kadar uyutmayan ibadetler… Nur insin, ta İlliyyın’dan. Yer gök, meleklerle dolsun. Bir tek Müheyminil kalmasın, inmedik! Öylesine açılsın, öylesine açılsın ki yüreklerimiz; tüm insanlar, melekler, iyi niyetli cinler, en önemlisi Rabb’imiz sığsın içine! O hazzı düşünün!
Bir kişinin sevgisiyle, ılık ılık, hoş bir duyguyla sancıyan yürekteki hazzı, bahsettiklerimin adedince çarpın, bir de Allah’ın sevgisinin yarattığı etkiyi toplayın ve düşünün!
Nedir mutluluk? Sadece iki karşı cinsin yaşadıklarıyla sınırlı, sevgi özetli, aşk temalı basit bir duygu mu? O zaman siz hiç mutlu olmamışsınız demektir. Bahsettiğim hazzı yaşamadan ölmeyin! Aksi halde, cennetin sekizinci katındayken dahi pişmanlık duyarsınız. Çünkü en güzel makam, kulluk makamıdır. Aile, ev, sevgi ve huzur ortamı, bu makama ulaşabilmek için gerekli mekân ve paylaşımdan başka bir şey değildir.
İşte, başarılı evlilikler yapamamanın başlıca sebebi, amaçların kul sevgisi ve aşkla sınırlı kalmasıdır.
İnsanların bir araya gelme sebebi, elele Rabb’lerine doğru yürümek olmalı! .. Biri diğerini örterek, koruyarak, severek, tüm sevgileri toplayıp, çarpıp, aynı yere kanalize ederek… Açılan yüreklere, her gün biraz daha sevgi doldurup, aşk sarhoşu olarak, Mevlana’ca, Yunus’ça yaşamak, aşkı… Onlar gibi söylemek, yazmak, anlatmak olmalı amaç. Yoksa bir araya gelinmesin hiç! .. Bu yola çıkanlar, geriye dönmez. Dönmektense, ölmeyi tercih eder. Engel olacak kim varsa, şeytanın safına gönderilmeli. Çünkü o insanların, İblis’ten farkı yoktur. Şeytan, cinden de olur, insandan da…
Bahsettiğim şekilde olanların, böyle bir huzur ve mutluluğu yaşamalarına, kalan ömürler yeter mi? Hiç sanmıyorum. İlahi âlemde de devam etmesi gerekir. İnsanın yaratılma amacı, budur! Örnek insan olan Allah Resulü’nün yaşam tarzı da böyleydi. O, aile hayatında herkesten daha mutluydu.
Mutluluğun doruğunun nerede ve nasıl olması gerektiğini anladığım kadarıyla özetlemeye çalıştım.
İslamiyet, teslimiyettir. Aşk da teslimiyettir. Bir geminin bir kaptanı olur. İki kaptanlı gemi, ortadan ikiye bölünür. Eşler, zaman zaman gemi veya kaptan olmalı. Fakat hep; biri gemi, biri kaptan… Bir gemi, bir kaptan… Dünya, okyanus…
***

Onur BİLGE
www.kafiye.net