Kıskançlık…

Üzerine onlarca tanım yapılabilecek, onca örnek sunulabilecek bir kavram, herkesin az çok yaşadığı/taşıdığı bir his. Kıskançlık hayatımızdaki tüm ikili ilişkilerde olabildiği gibi evlilikte de karşımıza çıkan ve dozu tutturulamadığı vakit problem yaşamamıza neden olabilecek bir duygu. “Seven kıskanır” düsturunu dilimize pelesenk eden bir toplum olsak da sevenin ne kadar kıskanması gerektiği hususunda dikkatli davranmamız gerekiyor.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın söylediği gibi yerinde kıskançlık bir tutkal görevi görüp eşleri birbirine bağlar, ilişkiyi diri tutar. Ancak yerinde olmayan, abartılı kıskançlıklar evliliğin günden güne içini oyarak yıkılmasına neden olur. Kıskanılmak çoğu insanın hoşuna gider, fakat hayatı olumsuz etkileyecek, hastalık boyutundaki kıskançlıklar tarafları mutsuz eder ve zamanla eşleri de tüketir, evlilikleri de.

Shakespeare’in tiyatro oyununda Othello’dan ilhamla “Othello Sendromu” olarak adlandırılan patolojik kıskançlık hastalığı, ABD’de yapılan bir araştırmaya göre evliliklerin %50’sinde sorunlara ve eşlerin mutsuz olmasına, %10’unda ise kıskançlık krizlerinin şiddete sebep olmasına yol açıyor. Bu yüzden kıskançlığa neden olan durumları iyi ölçüp tartıp kontrollü davranmak gerekir.

Shakespeare bundan yaklaşık olarak 500 yıl önce ünlü oyunu Othello’ da kıskançlığın varabileceği ürkütücü boyutları insanlara göstermek istemişti.

Kıskançlık kavramından önce genelde karıştırılan veya birbirinin yerine kullanılan “haset duygusu ”nu açıklamakta fayda vardır. Haset; insanın sahip olmadığı bir şeyden dolayı bunları sahip olan kişiye karşı hissettiği çekememezlik duygusudur. Yani tanımdan da anlaşılacağı üzere haset duygusu tamamen maddeye dönük olmakla birlikte, kıskançlık ise birey odaklıdır.

Kıskançlığın çok çeşitli tanımları olmakla birlikte en kapsamlı, genel kabul gören tanımı; kendisine ilgi duyulan kişinin, bu ilgiye cevap vermemesi ve dahası, başkaları ile ilgi kurmasından (kurduğunu düşünmesi veya zannetmesi de denebilir- yani esprili bir dille söylemek gerekirse “yanlış alarm” durumlarından- ) doğan kırgınlık olarak ifade edilir. Kıskançlık duygusu genelde yalnız yaşanmaz, partneri bazen öfke, bazen nefret, bazen de değersizlik hissi olabilir.

Yerinde ve ölçülü kıskançlıklar aşkı kuvvetlendirir…
Olumlu bulunan kıskançlıkların kökenine inildiğinde evliliğin temeli sayılabilecek duyguların bir uzantısı olduğu görülür; sahiplenme duygusu, sevgi ve aşk gibi… Eşler mahremini, kendisine ait olanı dış dünyadan korumak amacıyla kıskançlıklar yaşayabilir, dolayısıyla koruyucu tutum ve davranışlarda bulunabilirler. Bu durum her ne kadar bazen kısıtlamalara neden olsa da eşler kıskanılmayı sahiplenmenin bir göstergesi olarak gördükleri için hallerinden hoşnut olurlar.

Kimi zaman kıskançlık iltifat yerini alır kıskanılan eşin zihninde. Çünkü kıskançlığın temeli “seni seviyorum ”dur. Bu kıskançlıklar ilişkiye zarar vermez hatta eşler arasındaki bağları kuvvetlendirir. Beylerden, hanımlardan ara sıra duyarız “Eşim beni kıskanmasaydı beni sevmediğini düşünebilirdim” diye.

Kıskanmak sevginin alametidir ve olması gereken bir durumdur. M. Saki Erol, “Aile Saadeti” kitabında evlilikte kıskançlıkların harama giden yolu tıkamasından şöyle bahsediyor: “Kıskançlık yerinde, gereğinde ve ayarında olursa tehlikelere karşı emniyet olur. Ancak sebepsiz, gereksiz, delilsiz ve boş vesveseden kaynaklanan kıskançlık ise ‘afet’ olur. Erkeği kadından, kadını erkeğinden soğutur, yuvanın tadını bozar. Buna dikkat etmelidir.”

Hastalık derecesindeki kıskançlıklar evliliği kemirir…
Kıskançlık, bazı çiftlerin mutsuzluğunun birincil nedeni, biten evliliklerin bazen de en bariz sebebi olabilmektedir.
Peki nedir bu kıskançlığın nedeni? Nedir evlilikleri ya da beraberlikleri bu kadar etkileyen ve hayatı yaşanmaz kılan, çiftlerin huzurunu kaçıran şey?

İlginin azalması, kopması belki de tamamen ortadan kalkması hali. Bu durum ilişkilerde ilk zamanlarda normal ve anlayışla karşılanabilir. Hatta bazen eşler bu kıskançlıktan bile içten içe büyük keyif alabilirler. Bazı durumlarda sevginin ve bağlılığın bir nişanesi olarak da yorumlanabilir. Kıskançlık bir noktaya kadar hoş görülebilir belki. Fakat her şeyin fazlasının zarar olduğu mantığından hareket edersek eğer, kıskançlığında aşırısı her zaman sağlıksızdır. Yalnız burada vurgulanmak istenen husus ise ortada hiçbir neden yokken, eşlerden birinin özgüveninin yetersiz olmasından kaynaklanan kıskançlık halidir. Bu durum ise eşler arasında müthiş bir gerilim ve huzursuzluk yaratır. Bu şekildeki evliliklerin yürümesi ise o kadar zordur ki…

Bu olaya neden olan eşlerden birinin geçmiş yaşantısında-evlilik öncesi-güvensizlik doğuran, şüphe yaratacak hareket ve davranışlarıdır. Zamanında halledilememiş, konuşularak çözülemeyip üstü kapatılmış olaylar, belirli dönmelerde kendini gösterip ilişkiye darbeler indirebilir.

En kötüsü ve en dayanılmazı ise, ortada hiçbir neden yokken, geçmişte de güvensizlik yaratan bir olay yaşanmamışken, yaşanılan gereksiz kıskançlık halidir. Bu gereksiz kıskançlık hali iki tarafında hayatını zindana çevirir. Başkalarıyla beraber oluyor”, “eskisi gibi ilgilenmiyor”, “ilişkimizde bir soğuma hissediyorum ” ya da “ilk günlerdeki gibi değil hiçbir şey” tarzı düşünceler beyni sürekli kemirip durur. Eğer gerçekten böyle bir algılama, objektif verilere dayanmıyorsa, mantık bulunamıyorsa paranoyalar),açıklamalar karşı tarafı tatmin edemiyorsa ortada büyük bir sorun var demektir. Bu ruhsal yapıya sahip eşi ikna etmek ve böyle bir algılamanın yanlışlığını izah etme sabrını göstermek gerekmektedir.

Bu bireylerin ruhsal yapısı incelendiğinde “kaybetme korkusu” nun ne kadar baskın olduğu görülür. Fakat bu kaybetme korkusu çoğu insanın yaşadığı, normal kabul edilen kaybetme korkusundan biraz farklılık gösterir. Çocuğu hasta olan bir annenin korkması normal bir durumken, onun öleceğini düşünerek telaşa kapılması, uykusunun kaçması, yemeden içmeden kesilmesi ise anormal veya abartılı bir durumdur. Böyle insanlar ise kaybetme korkusunu yukarıda verilen örnekteki gibi abartılı yaşarlar.

İkinci bir nedeni de-ki bana göre en temel nedeni budur- tabanında yetersizlik veya eksiklik duygusunun yer aldığı özgüven sorunudur. Bireyin kendini beğenmemesi (özbeğeni eksikliği), güzel/yakışıklı olduğunu düşünmemesi veya kendini değerli addetmemesi bu durumu daha da çok tetikler. Evliliğe fayda yerine zarar veren kıskançlıklar; özgüven eksikliğinden, muhataba tutku derecesinde bağlanmaktan, karşıdakini kaybetme korkusundan kaynaklanır. Uzmanlar bu kıskançlıkları hastalık olarak kabul ediyor ve tedavi edilmesi gerektiği konusunda uyarıyor. Bu kıskançlıklar ilişkiye zarar vererek eşlerin birbirlerinden soğumasına, evliliklerin huzursuz ve kavgalı ortamlarda sürdürülmesine ve zaman zaman şiddet uygulanmasına neden olur. Çoğu zaman kuşkulardan ve kurgulardan ibarettir.

Böyle bir kıskançlığı yaşayan eş kendinde sınır tanımaz; şüpheci ve kalp kırıcıdır. Dışarıda eşini bir çember içine alarak herkesten korumaya çalışır. Kendinin olmadığı yerde eşinin olmaması gerektiğini düşünerek eşini engellemeye çalışır. Eşinin gittiği yerlere, konuştuğu insanlara karşı aşırı titiz ve dikkatlidir. Bu kıskançlıkların yaşandığı evlilikler zamanla kısıtlamalardan ibaret bir hal almaya başlar. İlişkide “Oraya gitme! Ne gerek var orada gezmeye?” “Sen arkadaşlarına gitme,” “Neden bu kadar geç kaldın?” “Kimle konuşuyordun?” “Neredesin?”gibi sözler can sıkıcı boyuta ulaşmıştır ve eşler yavaş yavaş tükenmeye başlamıştır.
Böyle durumlar mahalle baskısını baskın olduğun göstergesidir. İyi olmak istiyorsanız mahalleden uzak duracaksınız…

Yada uzak kaldığınız halde sorunun ateşi sönmediyse ve bu kıskançlık hali eşler arasında dayanılmaz bir hal alıyorsa, evlilik bağını zedelemeye başladıysa acilen bir uzmanın yardımına ihtiyaç var demektir. Yalnız unutulmamalıdır ki ruhsal sıkıntıları yenmenin ilk şartı ferdin bu sorununun varlığını kabul edip, tedaviye onay vermesinden geçer.

Bu durumda;
Kıskanan eş ne yapmalı?
Öncelikle kişi yaşadığı şiddetli kıskançlık duygusunu ve bu duygunun yoğunluğuyla yaşadığı/yaşattığı sıkıntıları kabul etmeli.
Kıskanan eş, neden böyle hissettiği konusunda kendini ölçüp tartmalı. “Gerçekten kıskanacak somut bir durum var mı?” diye iyi düşünmeli. Eğer kıskançlığı kuruntudan ibaretse duygularını kontrol altına almalı. Baskıcı ve zorlayıcı tavırlar eşi yıpratmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Sadakati perçinlemenin tek yolu sevgi ve saygıdır. Bu durumda kıskanan, öfkeli tavırlarından vazgeçip eşine sevgi ile yaklaşmalı. Kişi gereksiz kıskançlıklarını kontrol altına alamıyorsa, hem kendi hem eşi hem de evliliği zarar görmeye başlamışsa uzmanlardan yardım almalı.

Ve kıskanılan eş ne yapmalı?
Aşırı kıskançlıklar karşısında huzuru bozulan eşe ilk olarak “sabırlı olması” tavsiye edilir. Aşırı kıskançlıkları karşısında sabırlı davranarak eşinin bu durumdan kurtulabilmesi için ona yardımcı olmalıdır. Kıskanılan eş, çıkan kıskançlık tartışmalarında sabırlı olmayıp tepkisini kontrolsüzce gösterirse tartışmaların daha da büyümesine neden olur. Kıskanılan eş kendisine yöneltilen sorulara net ve emin biçimde cevap vermelidir. Eşini sevdiğini her daim belli etmelidir. Eşinin sakin bir anında aşırı kıskançlıkların kendisini rahatsız ettiğini ve yaşadığı olumsuzlukları eşine anlatmalıdır. Gerekiyorsa eşinin uzmandan destek alması konusunda ona telkinde bulunmalıdır…

Tüm bunları yapıyor ve hala sorun devam ediyorsa bırakın yakasını gitsin ve bitsin, iç huzura kavuşun. Ananız sizi bir daha doğurmayacak-)))

Ömer Sabri KURŞUN
www.kafiye.net