MENEVŞEYLE HAYRİYE

Antakya’nın Kuruyer köyünde yaşayan dört dul kız kardeş varmış. Köylüler bunlara bir zamanlar 80’lerin meşhur dizisi “The Golden Rose”dan esinlenerek  Altın Kızlar derlermiş, Menevşe, Hatice, Şürkriye ve Hayriye…

Bu  Altın Kızlar’dan en çılgını Menevşe ile en safı Hayriye bir gün köydeki evde yalnız kalmışlar. Hayriye’nin saf olmasının yanıda kulakları da duymazmış. Vakt-i zamanında  ki şimdilerde çoktan toprağa gömmüş olduğu rahmetli Koreli amca (Kore savaşı gazisi olduğu için kimse asıl adını bilmezdi) sinirlendiği bir gün karısına bir tokat yapıştırmış kadıncağızı sağır etmiş. Allah’ın sopası yok ya çok geçmemiş karısından önce kara toprağı boylamış. Hoş Antakyalı kadınların genel özelliğidir kocalarını erken gömerler. Akıllıysanız ve hayatı seviyorsanız Antakyalı bir kadınla evlenmeyin derler.

Hayriye yıllar içinde sağırlığına alışmış. Dünyanın derdinden uzak durmak için keyifli bir yol olarak görür olmuş. İşine geleni dudak okuyarak anlar işine gelmeyeni ben sağırım der yan gelir yatarmış. Hayriye gibi çevresi de alışmış onun sağırlığına. Okuma yazması olmadığını bildiklerinden tane tane konuşup dudak okutarak anlatırlarmış dertlerini. İstersen sonra arkanı dön küfret Hayriyecik anlamazmış bile.Belki de dünyanın en güzel nimetidir sağır olmak.

Gelelim bizim çılgın gecemize… Köyde isleri biten Hayriyeyle Menevşe akşam yemeklerini yiyip çaylarını içip dinlenirler. Derken yatma saati gelir. Mevsim yazdır ama ev yol üzerinde olduğu için iki yaşlı kadının bir evde yalnız kalması tehlikelidir. Menevşe yatmadan önce kapıyı pencereyi iyice bastırıp kapatır. Ablasının yattığını gören Hayriye de kendi horultusunu duymadan horul horul uyumaya başlar.


Gecenin bir yarısı Menevşe karnında bir sancıyla uyanır. Eee yaşlı kadın tuvalete yetişmesi lazım… İki  büklüm karnını tuta tuta sokak lambasını bile açmaya fırsat bulamadan bastırıp kapattığı kapıyı açar koşa koşa dışarıdaki tuvalete gider. Döneceği için kapıyı tam kapatmaz aralık bırakır. O sırada Hayriye susar mutfağa gider su içer. Bir de bakar ki sokak kapısı aralık kalmış, “Ah abla” der, “Kapıyı iyi kapatmamışsın, bizi boğazlayıp kesseler yeridir” der. Kapıyı iyice içerden kapatıp kilitler.Geçer yatağına horlamaya devam eder. Zaten sağırlığından beri uyumaya meyilli olan Hayriye yastığa çeyrek kala uyuması ve uykusunun ağır olmasıyla ünlüdür.

Dışarıda işi biten Menevşe gelir bakar ki kapı kapanmış. Kapandığı da yetmemiş birde kitlenmiş. “Hayriyeeee!” diye çığırır ama nafile. Hayriye uyansa bile duymaz ki… Gecenin yarısı artık ayaz inmiş hava soğuk, Menevşe penye gecelik altında pazen şalvar don , başında  tülbent  dışarıda kalır. Yatak odası tarafına geçer. Demirli camları tıkırdatır, yok. Çalar çığırır, yok. Bir umut, Hayriye’nin tuvaletinin gelmesini bekler, yok.  Yassı bir  demir parçası bulur karanlıkta, kapalı pencerenin kenarına  geçirip açmaya çalışır. Bayağı bir uğraşır ama sonunda pencereyi aralamayı başarır. Sadece aralar çünkü pencere dolaba dayanır. Aralıktan kolunu uzatır Hayriye’ye ulaşmaya çalışır ama yetişemez. Gecenin yarısı gider bahçeye, hava soğuk, karanlık… Yürürken yanlış bir yere basar curp diye ayağı çamura girer. Hayriye’nin anasına babasına  bir güzel küfreder sanki kendi üvey evlatmış gibi. Dolanır bahçede işe yarar bir şey bulmak için. Ayın ışığında görebildiği kadarıyla yerdeki uzun dal parçasını almaya çalışır. Fakat tam eğilip alacakken bir kurbağa vrak diyerek yüzüne sıçrar. Harika ve macera dolu bir gecedir Menevşe için…

Dalı aldıktan sonra tekrar yatak odasının aralık camına girer. İçeriye dalı uzatır.Amacı Hayriye’nin burnuna ulaşmak onu rahatsız edip uyandırmaktır. Ama dal Hayriye’ye kadar yetişmez.    2-3 cm kalır. Tam ıkına ıkına biraz daha uzanırken Hayriye horuldayarak diğer tarafa döner uyumaya devam eder. Menevşe  belden aşağı bütün kadın sıfatlarını sayar Hayriye’ye. Ne de olsa Hayriye nasıl uyumasıyle ünlüyse Menevşe de ağzının zifirliğiyle tanınır. Boşuna insanı en yaratıcı kılan şey çaresizliktir dememişler. Bu aksilik karşısında Menevşe’nin yaşlı kafasında yaratıcı ampul yanar tekrar. Başındaki dolağı çıkarır, dalın ucuna bağlar. Pencere aralığından sokar ve bayrak gibi sallamaya başlar. Hayriye’yi güzellik uykusunda rahatsız eder. Uykusu arasında kendine yumuşak bir şeyin değdiğini fark eden Hayriye korkuyla euzübesmele çekerek uyanır sonunda.Önce algılayamaz burnunun dibinde teslim bayrağı gibi sallanan şeyin ne olduğunu. Nerden geldiğini çözemez. Kalkar ışığı yakar. Bakar ki ablası bahçeden içeriye doğru bir dal uzatmış sallıyor. Farkında olmadan “Ne işin var senin dışarıda?!” diyiverir. Menevşe “Geri zekalıyım ya gecenin bir yarısı dışarı çıkayım da Hayriyeyle oynayayım dedim.” Diye sinirlense de Allahtan Hayriye anlamaz. Menevşe’nin
dudaklarından ve el kol hareketlerinden “Kapıyı aç kapıyıııııı!!!” diye bağırdığını anlar sadece. Gider kapıyı  açar, zeytinyağı gibi üste çıkarak ; “Sen benim sağır  olduğumu bilmiyor musun? Niye dışarı çıkarken  beni uyandırmadın? Hadi beni uyandırmadın niye yanına anahtarı almıyorsun? Hadi almadın kapıyı açık koydun niye sokak lambasını yakmıyorsun?” diye Menevşe’yi saf saf kalaylar.

Menevşe çamur olan ayağını yıkarken “Ulan kahpe donuma sıçmaktan beter ettin beni!” diyerek söylense de Hayriye çoktan yatağına geri yatmış horlamaya başlamıştır.

 

Hayriye Nurcan OKUDUR
www.kafiye.net