Kadın Hakları
Mikrofonu elimize alıp şimdi sokağa çıksak, önümüze gelen kişilere rast gele sorsak; “Kadın Hakları Hakkında ne biliyorsunuz?” diye, inanın birçok kişi cevap veremeyecektir. Veremeyecektir, çünkü toplumumuzda okuma, araştırma yapanımız yok. Hakkının ne olduğunu araştıran insanlarımız çok az. Ancak konuşmaya geldiğimizde dünyanın bir numaralı bilgini, alimi, hatta devlet adamı oluveririz konuşmalarımızda. Sorduklarımızın bazıları da hemen cevap vermeye başlar ve vermiş olduğu cevaba bazen inanın kendisi bile inanmaz. Onun sesini bir saat sonra ayrı bir yerde dinletseniz konuştuklarına o bile inanamaz. Ne yazık ki toplumumuzda kişi haklarına ve kendi haklarına karşı büyük bir vurdumduymazlık vardır. Hoş gerçi kadınlarımız alınmasınlar ama onlar bile kendi kadın hakları konusunda fazla bir bilgiye sahip değildir.

“ Bu son senelerin inkılap hayatında, hummalı fedakarlıklarla dolu mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak, kurtuluş ve istiklale götüren azim ve faaliyet hayatında, her millet ferdinin çalışması, gayreti, himmeti, fedakarlığı geçmiştir.Bu meyanda en ziyade yücelterek anılmak ve daima şükranla tekrar edilmek lazım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok ulvi, çok yüksek, çok kıymetli fedakarlıktır.

Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyetini tutan, hep kadınlarımızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormanda odunu, keresteyi getiren, ürünleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtı ile kağnısı ile, kucağındaki yavrusu ile, yağmur demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakar- o ilahi Anadolu kadınları olmuştur. Bundan dolayı, hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle, ebediyen aziz ve takdir edelim.” Mutafa Kemal ATATÜRK 1923 / Konya Konuşmaları.

Türk toplumu olarak kadınlara bakışımızın geçmişi ile bugünü arasında çok farklılık vardır. Orta Asya’da yaşayan Türk kadını ile günümüz Anadolu’sunda yaşayan Türk kadınının değerlendirilmesi arasında farkın çok büyük olduğunu söylemek mümkün değildir, söylenemez de.

Türk toplumunda Orta Asya döneminde kadına çok önem verilmiştir. Türklerin gelenek ve göreneklerinde kadının korunması, onun el üstünde tutulması için gereken her türlü olanakların kullanıldığını görebiliriz. Hatta Türk devletini yöneten Kaanlar, hükümdarlar, savaş kararı alınmadan önce eşlerine de danışmışlardır. Çünkü kadın önemli kişidir. Kadın erkeğin namusunu, şanını, kişiliğini ve aile birliğini yücelten ulu varlıktır. Türk toplumunun geleneklerinde kadına bakış açısı namus, ailenin temel direği, geleceğin yeni neslini yetiştiren anadır.

Anadolu’ya göçten sonra başlayan yanlış anlamalar ile kadının kendi haklarını arama konusunda okuma ve yazmadan uzak kalması, onun kendi haklarını arama konusunda zor durumda kaldığını görüyoruz. Ailenin temel direği olan kadın birden bire zorda kalmış, mirastan mahrum bırakılan, hakları gasp edilen duruma düşmüştür. Bunu elde etmek için ise çok fazla çaba harcamadığını söylersek, sanırım yanlış olmaz. Kadercilik kabul ederek hakları konusunda fazla çaba harcamamıştır.

Anadolu’ya göçle başlayan yerleşik yaşam biçiminde kadınlarımızın önemi yine vardır. Bu önemin Osmanlı Devletinin kurulmuş olduğu ilk yıllarda da görüyoruz. Osmanlı Devletinin gerileme dönemi ile birlikte Anadolu yaşamında kadının yeri sadece evi düşünülerek daha önceden elinde var olan bir takım imkanlarının bu dönemde olmadığını görüyoruz. Bunun en önemli sonucunun da kadının okumaması veya kadının okumasının engellenmesinden sonra olduğunu söylersek sanırım yanlış olmamış olur. Eğer gerileme döneminde de kadınlarımız okuyan, araştıran kişiler olmuş olsaydı ellerinde olan birçok haklarının alınmasına kesinlikle izin vermezdi.

Kadın hakları ile ilk uygulama, kadına değer verilmesi, onun korunması, kadına kadın olarak bir takım hakların verilmesini, okumasını, yetiştirilmesini, mirasa ortak edilmesini İslam dininde görüyoruz. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hicretin 11. yılında yapmış olduğu veda hutbede:

1- “ Kadınların haklarına riayet ediniz. Bu hususta Allah’tan korkunuz.”

2- “Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onları Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.”

3- “Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların aile şerefini, sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları uyarıp, sakındırabilirsiniz.”

4- “ Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, meşrû bir şekilde her türlü yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını sağlamanızdır. Onlar sizin haklarınıza riayet etsinler…Siz de onlara nezâketle muamele edin.” Hz. Muhammed / Veda hutbesi

Avrupa’da kadına önem verme ise 1879 Fransız ihtilaliyle başlamaktadır. Bizim Türk kadınlarının Avrupalı kadınlara göre daha şanslı olduklarını söylersem sanırım abartmış olmam. Uzun yıllar ellerinde haklarını tutarak kullanmışlardır. Bazı dönemlerde ise ellerindeki haklarını geçici olarak yitirmişlerdir diyebilirim.

1843 yılında başlayan kadınlarımıza yönelik eğitim öğretim haklarının yanı sıra ticaret yapma, evlendiklerinde evlilik cüzdanlarının verilmesini kanunla güvence altına alınmıştır.

Avrupa’nın kadına yönelik, aile kavramına yönelik, kadının haklarına yönelik çalışmayı ise Türklerin kadınlara verdiği değerlerden çok sonraya kalmıştır. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk,

Türkiye Cumhuriyeti, Anayasasında yapmış olduğu değişiklik ile kadına önem verilmesini, değer verilmesini sanırım en iyi bir şekilde istemiş ve bunu da yasalaştırmıştır. Kadın hakları ile ilgili çalışmalarının ilk sinyallerini ise 1923 yılında yazımın başında da vermiş olduğum konuşmasıyla vermiştir. Peki Avrupalılar kadına yönelik çalışmalarını ne zaman başlatmışlardır? Medeni devletlerde bu gecikmenin nedenini araştırmak değil amacımız. Avrupalıların kadın Haklarına yönelik çalışmalarını başlatması ve bunu evrensel bir hale getirmesi ise 10.Aralık.1948 dir. Türk ulusunun çok eskiden beri kadınlara değer verdiğini, kadını koruduğunu söylemek yanlış olamaz.

Dünyada kadın haklarına yönelik bu çalışmalar “ İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ, BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KURULUNCA “ 10.Aralık.1948 de kabul edilen evrensel beyannamedir.Bu beyannamenin:

16. maddesi önemlidir. Bu madde de :

“1- Yetişkin her erkeğin ve kadının; ırk, yurttaşlık, ve ya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır.

2- Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır.

3- Aile; toplumun, doğal ve temel unsurudur. Toplum ve devlet tarafından korunur.”

Kadınlarımıza değer veriyor muyuz? Ya da kadınlarımıza karşı anlayışlı olma, onlara gerçek değerini ne zaman vereceğiz sorusunu sormak bana göre yanlıştır. Kadınlarımıza haklar verilmiştir. Ancak kadınlarımızın bu haklarını kullanmak yerine hala var olan haklarını neden uygulama alanına çıkarmak istemezler? Sadece hak istemiş olmak için değil; bana göre kadınlarımız ilk önce kendilerine verilen haklarına sahip çıksınlar diye düşünüyorum. Çünkü kendi haklarına sahip çıkmazlarsa var olan haklarının da ne olduğunu bilemezler.

Toplumumuzda kadınlarımız; araştıran, inceleyen, okuyan olmadıkça haklarının da ne olduğunu bilemezler. Türk halkı tarihi boyunca devleti yöneten kadınları yetiştirmiştir. Cumhuriyet döneminde; çalışan, araştıran, okuyan kadınlarımızın devletimizi yöneten başbakan, vali ve kaymakam olduğunu unutmayalım. Onları bu ulusu yönetmek ve devlet yönetimini onlara teslim ederek Türk ulusunun kadına verdiği değeri de görmek mümkündür. Eğer Türk toplumu kadına gereken değeri vermemiş olsaydı; ne başbakan, ne bakan, ne vali ne de kaymak olma haklarını kullanamazlardı. Demek ki ulusumuz kadına önem vermiştir. Peki bu “Kadınlık hakkımızı alacağız, kimseye hakkımızı çiğnetmeyiz!” sözleri de neyin nesi oluyor? Bunu da anlamış değilim. Kadınlarımıza bu kadar çok değer verirken onlar kendilerine verilen bu haklardan dolayı rahatsız mı oluyorlar? İnsan hakları evrensel beyannamesi ile kadın, erkek eşittir. Bizim anayasamızda da eşittir. O halde eşitlik ilkesinde kadınlarımıza verilen hakların dışında daha hangi haklar alınacak? Bu durum eşitlik ilkesini tek taraflı çiğnemek olmaz mı?

Türk kadınından, tv programlarında kadınlara yönelik onların teşhirciliklerini, aile kavramına yönelik olumsuz yayın akışına karşı çıkmalarını, eş seçme, kaynana seçme, damat seçme gibi toplumun ahlak anlayışına, gelenek ve göreneklerine ters düşen bu yayınlara karşı kendi seslerini ne zaman yükseltmeyi düşünüyorlar? Eğer hak aranacaksa aile ve yuva kavramına ters düşen bu davranışlara hep beraber sesimizi yükseltmeye başlayalım artık! Ben de sizlerle beraber olayım ve haklarınızı arayalım.

Namusumuzu, geleceğimiz olan genç neslimizi doğuran ve onları yetiştiren, onlara ilk eğitimi sunan Türk kadınına gerçekten değer vermemek en büyük haksızlıktır. Türk ulusu tarih boyunca kadınına gereken değerleri vermiştir. Şimdide vermektedir. Ancak son zamanlarda kadınlarımızdan çok azda olsa bazıları seçilerek aile kavramı ve Türklerin gelenek, görenekleri ile

alay edilmektedir. Anadolu’nun düşman işgalinden kurtarılmasında omuz omuza olduğumuz Türk kadınının hakkını asla çiğnemem mümkün değildir. Ancak gelin toplumumuza Avrupa hayranlığı, ortak Pazar saçmalıkları ve ortak Pazar adı altında ahlak kurallarını çiğneyen yayınlara birlikte karşı koyalım. Karşı koyalım ki var olan haklarınızı da böylece daha rahat kullanmış olunuz.

Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun. Benden büyük ve ya küçük olsun tüm kadınlarımızın bu günde ellerinden öperim. Geleceğimiz, ulus olma özelliğimiz, ulus olarak devamımız; sizlerin okuma, araştırma, öz verili çalışma ve dikkatlerinizle olacaktır. Bizler sizlere her zaman destek çıkmağa hazırız. Sizlerde bu desteklerimize ortak olunuz ve bu vatanı hep birlikte sonsuza dek bağımsız bir Türk devletini yaşatalım. Ne dersiniz? Düşünmesi ve hayali uzak bir düşünce midir?

28.Şubat.2005
Hüseyin DURMUŞ
www.kafiye.net