VER ELİNİ YÜREĞİM

Aylardır, senede bir kez olsun gidebilme olasılığımın olduğu gündüzü deniz tuzu ,gecesi melisa kokan memleketimin –Antalya-hasretindeyim. Bir bir devrildi zamanda içinden geçtiğim mevsimler .Ve yaz geldi kucağında davetkar umutlarla. Gizli bir anlaşma halinde Akdeniz’in  dağları, yolları ; tüm sıcaklığının özeti güneşi ruhuma el atıyor durmadan. Çiçeklerle donattığım balkonum yetmez oluyor ,gözlerim sık sık uzaklara dalıp doluyor. Çocukluğumun, gençliğimin kapıları açılmış ;anlar ve anılar zihnimi kurcalamak için fırsat kolluyor. Apartmanın alt tarafından geçen bir otomobilde sanki sırf denk gelmek için ayarlanmış bir şarkı çalıyor:
‘’Akdeniz akşamları bir başka oluyor
Hele bir de aylardan temmuz ise bambaşka’’
Bu dizeler  ateş gibi giriyor kanıma , beni alıp götürüyor ;damarlarımda kanım köpürüyor. Ramazan ayındayız üstelik. Antalya’da ramazan ,çocukluğumdaki ramazan benim için. Hani şu birçoğumuzun çocukluğunda bir şekilde yer almış aralıklı oruçların tutulduğu ramazanlar var ya kocaman bir tebessüm oluyor yüzümde. Gece evdeki büyükler tarafından kaldırılırdık. Sıkı pazarlıklarımız olurdu. ’’Kaldırmazsanız biz de yemeden oruç tutarız ‘’  dediğimiz için kaldırmak zorunda kalırlardı bizi. Sahurda yer, yatardık. Sabah bir şeyler yer, tekrar oruç tutardık. Öğlende yemezsek olmazdı oruç. Öyle derdi büyüklerimiz. Bir şeyler atıştırıp iftarı beklemeye başlardık. Ne de olsa çocuk orucuydu bizimkisi. Sonra büyüklerimiz  tuttuğumuz orucu bozuk paralar karşılığı satın alırdı bizden. Allah’ım ne keyifli günlerdi. Laf aramızda ben çok susadığım anlarda kimsenin beni görmediğinden emin olarak gizli gizli su içerdim. Her ramazanda bunu hatırlar , gülümserim.
O zamanlar böyle varlık içinde değildi insanlar. Bir tas çorba, yemek ,ekmek yeterdi .Şimdi bakıyorum da çok şükür dolup taşıyor sofralarımız.   Ramazan bereketi…
İftardan sonra aksatmadan gittiğimiz teraviler bütün mahalle çocuklarının şenliğine dönüşürdü. Teyzelerden ,ablalardan az laf işitmemişizdir. Götürmek istemezlerdi ama peşlerine takılırdık, baş edemezlerdi.
Gece yarılarına kadar sokakta oyunlar oynardık. Davulcuyu beklerdik. Sürü halinde davulcuya takılır takılır bütün mahalleyi gezerdik.
Hey gidi günler hey demek geldi içimden. Antalya’da ramazan…biz birçok sıkıntının içinde olsak da mutluymuşuz o zaman.
Herkesin eskileri özlediği gibi özlüyorum geçmişi ben de.
Mahallenin asfalt yolunun kenarında komşularımızın servi ağaçları var. O ağaçların dili olsa da konuşsa şimdi. Aslında çocukluğum , gençliğim o ağaçların altında geçti. Mahalleden ve okuldan arkadaşlarımızla uzun uzun sohbetlerimiz olurdu. Hikayeler anlatırdık, şarkılar söylerdik. Bir de – şimdi söylerken utanıyorum- mahallenin en yaşlı çifti, herkesin anısında mutlaka yer etmiş Abdullah dedelerin evine taş atıp onları korkutmaya çalışırdık. Nasıl bir eğlence anlayışıysa bu , dedecik kapıya çıkıp ‘’Kim var orada?’’ diye bağırınca gülüşerek kaçışırdık.
Bizim oralarda insanlar çoğunlukla tarlada, serada çalışır. Yorgun oldukları için de erkenden yatarlar. Bu yüzden büyüklerle uzun uzun birlikteliklerimiz olmazdı. Geçmişi özlerken arkadaşlarını, mahallesini ve o mahallenin insanlarını da özlüyor insan.
O zamanlar telefon yok, bilgisayar yok hatta birçok evde renkli televizyon bile yok. Ama sohbet var, paylaşmak var. Her şey herkes gün gibi gerçek. Şimdi kendi çocuklarıma ve zamanın gençlerine bakıyorum da sanalda bir yaşam kurmuşlar kendilerine. Binlerin , milyonların arasında kendi içlerinde yaşıyorlar. Kalabalıklardaki yalnızlıklar ürkütür beni. Onlar için üzülüyorum. Eğlence, arkadaşlık ve paylaşım anlayışı ne çok değişti.
Çok katlı binalarda çok katlı yalnızlıklar yaşar olduk.

Az önce  apartmanımızın altındaki yoldan geçen otomobil tekrar geçiyor. Ayna grubunun en sevdiğim şarkılarından biri çalıyor…
Cebimde ucu ucuna yetecek bir para

İçimde umutlar

Bir çanta ve anılar koyuldum yola

Akdeniz merhaba

Dereden tepeden gel kıyıdan köşeden gel

Yatağını yorganını çeyizini bohçanı

Yüreğini kapta gel

Otomobilin ardından bakıyorum.07 plakalı .İçim cız ediyor. Hiç tanımadığım bu gurbet insanını kocaman kucaklıyorum. Sığ(a)mıyorum kendime. Umuda sığınıyorum.
Gidecek bir yeri olan ve gidemeyenlere özgü bir özlemle bakıyorum güneye.
Ufuk kızıllığında kanat çırpıyor kuşlar. Hiçbir mevsimde olmadığı kadar davetkar Akdeniz.
Mevsim yaz, aylardan temmuz
Ve ramazan
Ver elini yüreğim beklendiğimiz uzaklara gidelim o zaman.

Yadigar ÜNVER 15/07/2014
www.kafiye.net