TUĞBA’NIN ZOR GÜNÜ
Küçük bir kız çocuğu olan Tuğba kocaman siyah zeytin gözlü tombiş tombiş yanaklıydı. Dalgalı sarı saçları omuzlarına dökülürdü. Daha üç yaşında Rabbim ne güzel yaratmış. Dünyayı istese veresi gelir insanın.
Annesi babası beş yıllık evli güzel insanlardı; Tuğba da ALLAH’ın onlara bir ikramı.
O gün Tuğba’nın babası ile annesi Ayşegül üç aylık hamile olduğu ikinci çocuğunun ikinci kontrolüne gideceklerdi, babası işten erken çıkmış eve gelmiş bizim ufaklığıda babannesine bırakaya karar vermişlerdi. Doktor dönüşü ona pamuk şekeri alıp hem mutlu edecekler hemde onun yanaklarına bulaştırarak o küçücük ağzına tıkıştırmalarını izleyip kendileri
mutlu olacaklardı. Toparlanıp üçü birlikte doğru babannenın evine gittiler. Babasıyla annesi ayak üstü babannesinin halini hatrını sorup Tuğba ve eşyalarını bırakıp doktorun yolunu tuttular.
Tuğbanın gözleri doldu arkalarından, tam aglayacaktı ki; babannesi “Kızım bak!” dedi evin kedisini göstererek. Tuğba onunla oynamayı çok severdi ama Mahsuncan pek sevmez hemen kaçardı.
Tuğba anne ve babasını unutup kedinin yanına koştu ve onu sevmeye başladı.
“Cici cici tedii cici maskusçan” diyor ve tüylerini okşuyordu.
Sonra kedinin kuyruğunu tuttu. O anda babannesinin yokluğu dikkatini çekti, irkildi! Birden döndü, kedinin kuyruğunu çektiğinin farkında bile olmadı…
Canı yanan Mahsuncan can havliyle Tuğba”nın elini tırmaladı. Tuğba”nın canı yandı,sehbaya çarptı, sehba Mahsuncan”ın üzerine devrildi. Mahsuncan çevik bir hareketle sehbanın altından çıktı ama çok canı yanmış,ürkmüş ve savunmaya geçmişti; sırtını şişirmiş dişlerini göstererek Tuğbacık”a pıskırıyordu.
Tuğbacık şok olmuş Mahsuncan”ın tırmaladığı yere bakıyor, orada üç tane yara var ve kanıyordu.Kanı görünce buz kesmişti ve Mahsuncan”ın çıkarttığı seslerden çok korkuyordu. Nefes bile almadan donup kaldığı yerde dudakları mosmor olmuş, gözlerine yaş birikmiş ama ağlayamıyordu… Sonra mahsuncan birkez daha pıskırdı ama diğerlerinden daha kuvvetliceydi. Tuğba”nın yüreği ağzına gelmiş ani bir refleksle geriye doğru bir adım atmış, bu hareket onun nefes almasını sağlamıştı. Artık nefes alabiliyordu. Başını eğdi kanayan yarasına baktı, gözlerinden boncuk boncuk yaşlar akmaya başladı.
Mahsuncan bir düşman gibi karşısında ne zaman nasıl saldıracak ve ne yapacağı belli değildi. Zaten elide kanıyordu hiç birşey düşünemiyor sadece ağlıyordu. Sonra iç çekmeye başladı. Hıçkırır gibiydi.Aklına yarasını öpmesi gerektiği düştü derin bir nefes aldı, yutkundu, nefesini verdi. Kediye masumane, yalvarır gibi bir bakışla elini dudaklarına götürüp üç kere öptü. Bu zor anında aklına gelen tek şey uf olan yerine annesinin kondurduğu öpücüklerdi. Başka ne yapabilirdi ki! O küçük kalbi korkuyu yetişkin bir kalbin tadacağı kadar tadıyor, çaresiz yetişkin bir insan ne hissederse aynısını hissediyordu. Başı tehlikedeydi. Biraz önceki öpücüklerden bulaşan tükrüğü canını yakmaya başlamış, sağnak sağnak akan göz yaşlarına “Anne anneciğim kuytay beni! Kuytay beni canım annem!” sözleri eşlik ediyordu artık…
Acıyan yarasını bir kez daha öpmek istedi. Kolunun hareketini gören Mahsuncan zaten ilk tedirginliğide üzerinden atmış biraz önce Tuğba”nın geriye attığı adımla açılan boşluğu kullanıp hızla kaçtı skıştığı köşeden evin emektar kedisi… Canı çok yanmış ve köşeye sıkışmış olmasaydı zaten zarar vermezdi yaşlı kedi. Eve gelen misafirlerin çocukları ona ne eziyetler ederlerdi de o sadece dışarı kaçar ve onlar gidinceye kadar eve gelmezdi.
Zaten bizim tombiş Tuğba”ya da daha fazla zarar verecek değildi ama onun küçük yüreği bunu anlayamazdı. O bir tehlike atlatmıştı hemde biz yetişkinlerin hayati tehlike dediklerimizden… Biz bir aslanla karşılaştığımızda ne hissedersek onu hissetmiş ve yaşamıştı küçük yüreği…
Babannesinin, dünya tatlısı yaşlı kadın, ilerleyen yaşı yüzünden kulakları iyi duymuyordu, mutfakta annesinin Tuğba için hazırladığı mamayı ısıtmış ve ona getirmişti. Tuğba babannesini görünce kocaman zeytin gözlerini açtı; “Babannee” diye koştu, bacaklarına sarıldı. Yaşlı kadın olan bitenden habersiz tombişi kucağına aldı, kanepeye yatırıp biberonunu verdi…
Tuğba;” Babanne bak uf oldu! Maskscan uf yaptı!” dedi. Yaşlı kadın tırnak izlerine baktı, pek de önemli olmayan üç küçük çizik vardı, üzerlerindeki birkaç küçük kan damlacığı da Tuğba”nın öpücük ve ovalamalarıyla silinmişti. Sadece derideki üç küçük iz vardı.
“Birşey yok kızım ,şimdi ben ona gününü gösteririm merak etme sen haydi sen mamanı ye” dedi. Ama tombiş iç çekerek gözüne bakıp duruyor mamasını yemiyordu.Yaşlı kadın yerinden kalkıp kapının arkasındaki Mahsuncan”a;” Sen benim kızıma ne yaptın kötü kedi!Defol dışarı! Kızım gitmeden eve adımını atma” dedi Tuğba”ya duyura duyura, kapıyı açmış, Mahsuncan dışarı çıkmıştı. Kedinin dışarı çıkmasıyla babannesi Tuğba”ya “Hadi mamanı ye kızım. Bak ben onu kovdum” dedi. Zaten uyku vakti gelen Tuğba uykuya daldı . Her on dakikada panikle ağlayarak kalkıyor yaşlı kadına sarılıp yeniden uykuya dalıyordu. İki saat böyle geçti…
Annesi ve babası geldiğinde tuğba her ikisine olayı anlatmaya çalıştı dilinin döndüğü kadar. Yarasına onlarda birer öpücük kondurdular. Ama Mahsuncan”ı tanıdıkları ve ondan bir kötülük gelmeyeceğini bildiklerinden bu olayın Tuğba için ne ifade ettiğini bir türlü anlayamadılar.Getirdikleri pamuk şekeri verdiler. Karı koca onu izlediler ama alıştıkları o hapur hupur yeme manzarasından eser yoktu. “Hasta herhalde!” dedi annesi ateşine bakıp, “Biraz ateşi var benim minik kızımın. Eve gidelim bir şurup içsin hiç birşeyi kalmaz .”
O küçük yürek yaşadığı olayın etkisinden zamanla yavaş yavaş kendi başına kurtulmak zorundaydı. Çok sevdiği anne baba ve babannesi onu hiç anlamıyordu, anlayamayacaklardı da.. Ama o onları çok sevdiği ve onlara çok güvendiği için onların bunu anladığını düşünüyor böyle düşünmek onunda işine geliyordu. Onların sevgi dolu bakışlarından bu manayı çıkarıyordu .
Olaydan sonra üç gün geceleri ağlayarak yatağından fırladı. Annesi onu koynuna alıp uyuttu…
“Dünya tatlısı sevimli kız! Allah yardımcın olsun yüzünden gülücük kalbinden umut eksik olmasın!…..”

26.05.2006
Hilmi ERÇELEBİ
www.kafiye.net