GURBET
Ne tuhaf seydir su gurbet….
Bir o kadarda çekilmez. Gurbet bizim seçimimiz, bazende seçmeye mecbur edildiğimiz…
Hele o ilk yıllar ne dayanılmaz, ne kahredicidir. Ne gözyaşları dökülmüstür bu gurbet denilen zindanda. Bir yandan sevdiklerinizin özlemi içinizde, bir yandan hiç alışılmamış bir mekan. İnsanın psikolojisi bozulmuyor degil hani.

Kimbilir kaç yavru hasrettir anasına, kaç kişi özlemiyle yanıp tutuşmuştur yárinin. Ne ayrılıklar yasanmıştır tren istasyonlarında, hava limanlarında. Her ayrılık bir yara açmıştır yüreğimizde ve o ayrılığın verdigğ burukluk, eziklik… İşte o ayrılık anını unutamayız hiçbirimiz, beynimizin bir köşesine kazilmistir. İç çekmeler, hıçkırmalar…

Ve merhaba yeni hayat… İşte yine dört duvar ve içinde seni bekleyen acılar. Hani o güzel yarınlarımız, hani umutlarımız nerede? Hepsi hayalde kaldı degil mi? Her umudun yerini izdırap aldi. Etrafımızı kederler sardi…

Ve yeni dostlar…
Dost bildiğimiz sahte yüzlü insanlar. Bırakın gerçek dostluğu, kimse kimsenin yüzüne bakmaya tenezzül etmiyor. Herkes birbirine çelme takmakla meşgul. Neden? Asıl insanların böyle bir zamanda birbirlerine daha çok ihtiyaçları olmaz mı? Bir dostun sıcak sohbetine, o kırk yıllık hatri olan kahvenin davetine, hasret kaldık herşeye herşeyden uzakta… Ama insan alışıyor zamanla. Katılaşıyoruz, gün geçtikçe duygularımız katilaşıyor. Robotlaşıyoruz, birazda bencilleşiyoruz. İsteyerek değil; insanlar, geçen yıllar ve asıl bu gurbettir bizi bencilleştiren. Ama yüreğimizdeki yara, içimizdeki hasret hiç geçmiyor. Bitmek bilmiyor acılar, gurbet hep can yakıyor…

Meral POLAT
www.kafiye.net