Dolandı Çevresinde Terk Edeceği Zamanların
Güneşin denizi kucaklamak için acele ettiği, baharın ılık ılık tenini okşadığı, akşamın hüznünün yüzünü maskelediği genç bir kadın gecenin karalığını kendi karanlığına katarak, acıları kendine siper yaparak sessizce oturuyordu.
Önünde doldurulmayı bekleyen boş bir kâğıt, yazmak için acele eden telaşlı bir kalem, yazmak istiyordu sadece yazmak bölük pörçük kelimeler uçuyordu havada…
Cümleler bölünmüş ne yazacağını bilmeden nasıl başlayacağını düşünmeden sadece yazmak istiyordu…
Cümle kurmayı mı bilmiyordu yoksa yazmayı mı unutmuştu?
Gökyüzünün ince çizgisine takılıp kaldı gözleri…
Bir an, bir kelime yakalayıp yapıştırıverdi boş kâğıda telaşla…
Şimdi anlamına, anlam veremediği tek bir sözcük, her şeyi anlatan tek bir cümle, “sevdim” kalemi dondu, gerisi gelmiyordu…
Yoksa her zaman yaptığı gibi kalemiyle onu kırmaktan, kelimeleriyle onu incitmekten mi korkuyordu?

Hangi karanlığın sabahıydı, onu sevdiği günler, ne zaman sevmişti, ne çabuk kırmıştı yılların pas tutmuş zincirlerini…
Seni seviyorum derken, gururunu nasılda yerlere serdiğini, düşünmeden nasıl kapılıp gitmişti…
Duygu dalgalarının sel olup akan karanlık kollarına, “özledim” dediğinde mi terk etmişti ona yüreğini…

Yoksa ‘seni merak ettim’ dediğinde mi terk edip gitmişti ruhu bedenini?
Sadece sevmişti, felç olmuş hayalleri vadilerde gezen liseli gibi, dokunmuştu yüreğine ama şimdi terk edeni terk ediyordu…

Genç kadın, “kelimelerinden ayrılık akıyor beni bırakmaz” dediği gibi gidiyordu…
Git dediğinde yüreğindeki alevi köreltir gibi, git/meee dediğinde, mıhlanıp kaldığı gibi, affetmişliklerini affetmek için…
İşte şimdi gidemediği gitmelerinin eteklerine basarak dönmemek üzere gidiyordu…
Kırılmış gururunun kalan son kırıntısının yanına birdamla gözyaşını, mendiline sararak kaleminden onu hatırlatan harfleri silkeleyip, ismini dudaklarına dokundurmadan, dudaklarını sile sile elvedalara sığınmadan, işte şimdi gidiyordu.

Gökyüzünün ince çizgisine terk etti Terk edip gideni, çöken bedenini topladı sessizce…
Önce kalemini sonra kendini terk etti dönüşü olmayan bir yoldan, yüreğindeki adresi sile sile gitti genç kadın…
Sırtında bir enkaz parçalarının ağırlığı… Gözlerinde yaşamadıkları…
Dönüp ardına baktı, unutacağı ne kadar şey varsa, hepsi üst üste duruyordu…
Cesaretsiz adımlarla ezdi geçti tüm geçmişin sıcaklığını, yosun kokusu, burun deliklerini,
kimsesizliğin kokusu sardı avuçlarında alışılmadık yalnızlığın dokusu yüreğini kanata kanata..

Dolandı çevresinde terk edeceği zamanların, terk edilmiş gururunu son kırığını takıp koluna gün dönümlerinin döngüsüne gidemezlerin gidişine hikâyeler bırakarak gitti ve bu son gidişle bitti…

Safiye ÇAKIR
www.kafiye.net