şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Bu aşkın faili benim, mefulü sen.
Meçhulü benim, cahili sen.
Kâh didenin ucundayım,
Kâh hane-i dilin kapısında,
Kâh düşer kırılırım,
Kâh çarpar parelenirim…
Beni sessizce bekleyen odam girerken, Bu oda karanlık, bu oda kimsesiz, Bu odada yalnızlığımı içiyorum bardak bardak… Her şey aynı, her duygu kalıp şeklinde. İçimdeki hayal kırıklığının sesi bile… Yaralarımı onarmaya çalışıyorum. Oysa her merhem sürüşümde beni biraz daha içine çekiyor. Dingin ve masum bir bedende durgun suların, baygın nilüferleri gibiyim…
Soğuğun gölgesini üzerinize düştüğü zamana ısınmak için güneşi aradınız mı? Bir lokma kuru ekmeği gözyaşınızla ıslattınız mı? Rüzgârın uğultusu hiç ninni gibi geldiği oldu mu kulağınıza. Kâbuslu gecelerde çığlık çığlığa uyandığınızda yastığınıza sarılıp yorganın nefesini dinlediniz mi?
Hayat ince bir yelpaze, avuçlarımdan akıp giderken damlanın denize kavuşması gibi sana koşuyorum. Sedef bir yağmur damlasını yüreğinde inciye döndürmesi gibi, bende seni yüreğimin umanında ki sisler içinde büyütüyorum. Elveda zamanındaki sözlerine kapıyı aralamak yerine, sıkı sıkı kapatıyorum.
Güneşin son kızıllıkları matemimin üzerinde parlarken yalancı hayatta gerçek teselli aramaktaydım. Aynı türküyü bir daha okumamaya yemin etmişken dilime dolanan namelerde boğulmaktayım. Terk edilenin çabuk büyüdüğünü öğrendim. Hüznün yüreğime düşmesiyle.
Sen yokken, elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibiyim. Mahzun, gözleri ağlamaklı, dolu dolu. Gözlerim bir yağmur bulutları gibi, bir şimşek çakmasıyla boşalacak sanki. Bilirsin ben kolay kolay ağlayamam…Kuru gök gürültüleri gibi düğümlenir hıçkırıklar boğazıma..
Poker oyunu gibi çalkantılı bir yaşam. Ne olacağı belli değil, rüzgar nerden eserse o yana yönleniyorum… Bir çiy damlası gibi yan yanağımdan aşağı süzülürken yaşlar, sensiz mabedimde duaya durdum…
Gidişlerin oldu hep ardına bile bakmadan… Kayboluşların. Yapamadın, bensizliklere dayanamadın. İki kalbin birbirini sevmeseydi… Aklımız hükmederken, aşkımız yücelmenin yollarını arıyordu… Sufilerin nefislerini öldürdüğü gibi bizde nefislerimizi öldürüp aşkımızı
İki denizin buluşması iki denizin kaynaşması gibiydik. Berrak bir incinin saflığında yakalamıştık, zemheride kaybolmuş duygularımızı. Yüreğimizdeki ateşin alevi büyüdükçe, dumanı azalıyordu. Kırılmış olan kalbimiz tutunacak dal ararken, dilimizdekini değil yüreğimizdekini zikrediyorduk.
Doğduğun gün kaderin çizilmişti senin. bir sessizlik, bir sükunet çökmüştü doğduğun odaya. Sevinç çığlıkları atılmıyordu. Bahşişler hediyeler dağıtılmıyordu. Muştular verilmiyordu doğum haberin…