şiir. öykü, makale, deneme, tiyatro, masal, fıkra, anı, sohbet, röportaj yazılarının yayınlandığı uluslara arası yazar ve şairlerin katılım gösterdiği edebiyat sayfasıdır. Uyum platformudur.
Evde kahve ne gezerdi ki? Çaya su koyup rengi beyazlayana kadar içerlerdi hep. O nedenle çaydanlığın iki ayrı parçasıyla çay demlemesini bilmiyordu Derya. Bildiği çay demleme usulü çok basitti. Küçük, tek parça çaydanlık vardı evde. Su az kaynayınca çay parmak uçlarıyla tutulur, çaydanlığın içine bırakılırdı. O halde komşudan aldıkları bu çaydanlıkta nasıl çay demleyecekti şimdi? Aklı iyic
Devam etti Derya…
-Seval Teyzenin yeğeniyle onun annesi çok iyiler. Ben ona anne diyeceğim dede… Ne olur, beni çok seviyorlar; ben artık anne demek istiyorum. Evlenmem için yaşım küçük ya; nikâhı sonra yapacakmışız ya da vekâlet vermeliymişsiniz. Dede kızma bana ne olur… Artık bir ailem olsun istiyorum. Ben aşık oldum dede…
-Hayır kızım. Allah sevdiği kullarının hayatlarını biraz daha zorlaştırır ki; daha çok güçlensinler ister. Sen yat kalk dua et ki, Allah’ın sevgili kulusun. Güçlü, zeki ve her şeyden önemlisi mutlu bir kızsın. Hadi ağlama, sil gözyaşını.
Dilek etkilendiği bu sözlerle çoktan silmişti bile gözyaşlarını. Devam etti dedesi:
Tam Dilek’in elinden tutup dışarı çıkarıyordu ki; dedesi seslendi.
-Kızlar gelin bakalım. Bir mektubumuz var.
Mektubu görür görmez dedesinin elinden kapıverdi Dilek.
-Dedeciğim açıyorum…
Dedesi burnuna değdirdiği dilini çekip gülümsedi önce; Dilek cevabı beklemeden açmıştı bile mektubu.
Bir Dilek Dile Hayattan – 13 -Halacığım mektup sizde mi? Okuyabilir miyim? Dilek bunu halasına söylerken üzülüyordu aslında. Sanki güvensizlik gibi düşünmezdi inşallah. Halası O’na çok iyi bakmış, çok yakınlık göstermişti. Öğretmenleri de çok iyi insanlardı ve kendisini çok seviyorlardı. Nereden çıkmıştı bu? -Okuyabilirsin kızım. Az sonra kalkıp vereyim. Önce sormak istediklerin varsa sor tabi. […]
Memlekete dönme günü İstanbul Harem Otogarı kocaman göründü Dilek’in gözüne. Geldiği günü ve buraya kalmak için geldiklerini anımsadı hüzünle. Demek ki her şey her an değişebiliyordu yaşam denen süreçte. Hayatı, aynı zamanda kendine bir sahneydi; bu sahnede de rolünü en güzel haliyle oynaması gerekiyordu. Sahneye kimler konuk olacaktı?
Çocuk aklıyla içindeki aile özlemi daha da artmıştı. Sorumlulukları da artmıştı iyice. İşleri mecburen O yapıyor, evi döndürmeye çalışıyordu. Dedesi de günün verdiği rızkı alıp geliyor, eskisi gibi dışarıda çok kalamıyordu.
-Değerli konuklar, Liselerarası Kompozisyon Yarışması Birincisi olan öğrencimiz Dilek, şimdi sizlere birincilik kazandığı yazısını bizzat okuyacaktır.
Dilek bulunduğu yerden öne çıktı. Gururluydu, vakarlıydı, kendinden emindi. Sunucuya doğru yürüdü. Mikrofonu eline aldığında çok kişide olan titreme, heyecan, kekelemeden eser yoktu. Okumaya başladı…
Çok heyecanlanmıştı. Zangır zangır titriyordu bedeni. Oysa en büyük hayaliydi bu birincilik. Ödülden çok daha önemliydi hatta.
Yavaş hareketlerle doğruldu yerinden. Şimdi kalkacaktı; yüzlerce izleyicinin, arkadaşlarının, öğretmenlerinin ve ailesinin önünde önce konuşma yapacak, sonra kompozisyonunu okuyacaktı.
Dilek, hiç istemese de bu ayrılığı, çok sevdiği çekirdek ailesinden bir süre uzak kalacaktı. Çok buruktu yüreği. Olacakları seyre koyulma zamanının geldiğini hissetti. Sonuçta hayat bir sahneydi. Perde, her gün yeni oyunculara ve oyuncunun oyununa göre şekilleniyor, sahnenin görselliğini zenginleştiriyordu. Her yeni güne doğan güneşle, sahnenin ona sunacaklarını bekliyordu Dilek. Dikkatliydi. Sunulanları değerlendirmeliydi.